ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

21 Ağustos 2008 Perşembe

DÜŞÜNCE KALIPLARIMIZI BİRAZ DAHA GÖZDEN GEÇİRELİM

BEN/LİĞİMİZİ KORUMANIN TOPLUMSAL YÖNDEN SONUÇLARI
Sevgili arkadaşlar, bu sefer de sizlerle kendimizi ne kadar tanıyoruz
Ve bunun sonucunda da, kendimizi tanımanın toplumsal olarak sonuçlarını açıklamak istiyorum
İnsanoğlunun, kendisini ve kendisine ait olanı korumak gibi içgüdüsel bir özelliği vardır.
Ama hiç şüphe yok ki önce “kendi”mizi tanımamız gerek
Öyle ya, tanımadığımız bir şeyi nasıl koruyabiliriz ki?
Burada amacımın bencilliği övmek olmadığını sanırım anlamışsınızdır.
Lütfen şunu hiç unutmayalım /ben/ olamadan /biz/ olmak mümkün değildir
/biz/ dediğimiz topluluklar/ben/lerden oluşur.
Şimdi önce, /ben/ olamamak nasıl bir şey ve nasıl /ben/ olmak mümkündür buna bir göz atalım
Eğer bir toplum içinde yaşıyorsak başta egomuz olmak üzere daha pek çok yönden kendimizi eğitmek zorundayız
Eğer bunu yapmaz veya yapamaz (veya en kötüsü zaten yaptığımız yanılgısı içinde olursak) işte o toplumda pek bir değerimiz olmaz.
Belki karşılaştığımız birçok kişi bunun net olarak adını koyamayabilir ama hani bir söz vardır ya “yıldızım barışmadı” denir.
İşte onların da bir türlü bu tarz kişilerle yıldızı barışmaz.
Tabi ki bu işin yıldızlar, galaksilerle esasında hiç ilgisi yoktur.
Tek neden bizim bilinç düzeyimize çıkamayan ama beynimizin gördüğünü tanıması ve bize “ bu sana göre değil” demesidir.
Bir de çok sık duyduğumuz bir kavram vardır kendimizle barışık olmak
Nedir bu kendimizle barışık olmak?
Yani masa başına oturup, kendimizi de karşımıza alıp “ bak arkadaşım….” Gibi bir söyleşi sonunda antlaşmamı imzalayacağız yani?
Tabi ki değil.
Ama çevrenizdeki pek çok kişiye sorarsanız mutlaka size kendisi ile barışık olduğunu söyleyecektir.
Çünkü son moda, kendimizle barışık olmaktır J
Arkadaşlar inanınız ki kendimizle barışık olmak sanıldığı kadar kolay değildir.
Her sonuç gibi bu sonuca ulaşmak için de önce niyet ve sonra da kararlılıkla uğraşı gerekir..
Barış yapabilmemiz için de önce şöyle her yönümüzle kendimizi tanımamız
Ve sonra da bu tanıdığımızı kabul etmemiz gerekir
Önce insan olduğumuz ve toplum içinde yaşadığımız için, kendimizi, görüntümüzden başlayarak tanımak, kabul etmek zorundayız.
Daha sonra kendimize ait değerlerin, nasıl oluştuğuna( dayatma mı yoksa kendi seçimimiz mi) olduğuna karar vermeli
Sonra da eğer gerçekten kendimize ait olduğuna karar verdiğimiz takdirde bunları kabul etmemiz gerekir
Burada birkaç satırla yazıya geçirilen bu olaylar sanıldığı kadar çabuk olamıyor ne yazık ki
Bunları yapabilmek için mutlaka kendimize ait bir zaman ayırmak zorundayız.
Beynimiz sürekli olarak dış dünya ile bağlantıdayken bunları yapabilmek mümkün değildir.
Kendimize ait olan değer yargılarımız değişmez değildir.
Tüm doğada olduğu gibi her şey sürekli hareket halindedir, değişir, dönüşür
Ama bizler insan olduğumuz için, mantık, zekâ gibi yetilerimiz olduğu için bu değişim ve dönüşümleri belli bir disiplin içinde yapabiliriz.
Sizlere küçük bir ipucu vermek isterim, kendinize ait bir zamanda, bu tarz kendinizle bir söyleşi yapmak istediğinizde,
Ya gözlerinizi kapatın veya karanlık ve çok sessiz bir ortam seçin
Çünkü gözleriniz açık olduğu sürece, beynimizin üst katmanı uyanıktır ve siz o anda ne kadar bir noktaya odaklanmaya çalışsanız da,
O sürekli dışarıdan gelen etkileri değerlendirir bir yandan.
Bu da kafanızın karışmasına ve sonuca ulaşamamanıza neden olur
Oysa gözlerinizi kapattığınız zaman, ( tabi dışarıdan rahatsız edecek seslerin de olmadığını varsayıyorum)
Üst beyniniz büyük ölçüde devre dışı kalacağından, daha çok beyninizin alt katmanları devreye girer.
Egomuz, temel bilgiler ve daha pek çokları… Kısaca bilinçaltımız...
Kendimizi eğitmek konusunda önce kendimizi dış görünümümüzle tanımaya başlayalım
Çok basit bir örnek size, eminim pek çoğumuzun başına gelmiştir, bir fotoğraf çektirirsiniz.
Bu fotoğrafı gösterdiğiniz birçok tanıdığınız sizin ne güzel çıkmış olduğunuzu söyler ama bir türlü size inandırıcı gelmez.
Oysaki biz bir türlü kendimizi beğenemeyiz.
İçinizden bir düşünün bakalım böyle bir şeyi yaşadınız mı hiç?
Bunun nedenini hiç düşündünüz mü?
Bakın söyleyeyim, çünkü bizler kendi yüzümüze veya dış görünümümüze yabancıyız.
Oysaki bizim dışımızdaki kişiler bizi, bizim kendimizi /baktığımızdan/ gördüğümüzden çok daha fazla görüyorlar
Dolayısıyla da bu görüntüye alışıklar.
Biz ise kendi görüntümüze onlar kadar alışık olmadığımız için
Fotoğraftaki kendimizi bir türlü beğenemeyiz.
Bu çok basit gibi görünen ama çok önemli nokta üzerinde hepimizin durması ve kendimizi dış görüntümüzle
Önce bilip sonra kabul etmemiz mutlak gereklidir
Bunu aşabilmek için, ara sıra ayna karşısına geçip kendimizi tanımak üzere bakmamız gerek.
Yani aslında aynalar sadece traş olurken, makyaj yaparken veya saç tararken değil,
Kendi görüntümüzü tanımamıza da yararlar.
Bu, kendimizi tanımak kabul etmek için en kolay başlangıçtır.
İç dünyamız, fikir, görüşlerimizin gerçekten bize mi ait, yoksa dayatma ile mi, moda olduğu için mi veya aidiyet duygumuzu tatmin için mi?
Oluştuklarını anlamak ise bu kadar kolay değildir.
Ama arkadaşlar bunu bilmemiz mutlak gereklidir.
Biliyorum kişinin kendi kendisini bu şekilde sorgulaması hayli zordur.
Bunu yapmaya çalıştığımızda, savunma mekanizmamız bu sefer de bize karşı direnişe geçecek ve var olanı korumaya çalışacaktır.
Bunu başarabilmenin de kolay bir yolu var.
O da yazmaktır
Büyük bir sayfayı ortadan ikiye ayırıp, bir tarafını kendimize
Diğer tarafını ise karşımızdaki kişiye ( o da biz olacağız) ayırmakla başlayalım
Kendimize belli bir konu seçip, o konudaki fikrimizi, nedenlerini yazalım
Daha sonra, sanki başka biriymişçesine, karşı tarafta, bunları çürütmeye çalışalım
Ama bunu yaparken gerçekten, samimiyetle ve en önemlisi mutlaka sağlam nedenler ortaya koyarak yapmalıyız.
Bu çalışma düşünsel esnekliğimizi arttıracaktır.
Mutlaka bu çalışmanın sonucunda bir noktaya varacağız.
İşte o vardığımız nokta gerçek anlamda bize ait olan olacaktır.
Ayrıca bu çalışma ile bizim görüşümüze karşı olan görüşleri de anlamayı
( dikkat… Kabul etmek demiyorum. Sadece anlamayı)
Saygı duymayı ( yani varlığını kabul etmeyi) başarabiliriz.
Bu çalışmayı acele bir şekilde sonuçlandırmaya çalışmayın
Bırakın kendi sürecinde tamamlansın
Daha önce de söylemiştim, telaş gerilim yaratır ve gerilimde düğümleri büsbütün sıkıştırır.

Hiç yorum yok: