ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

7 Haziran 2012 Perşembe

Tatil







Merhabalar,

Yaklaşık 2 buçuk aydır Yalova'da, doğanın ortasında, yeni evimdeyim.
İnsanın doğduğu, büyüdüğü şehirden ayrılması zor gibi görünüyor. Ama bu "zorluk" aslında beynimizde... Öz be öz kendi üretimimiz hem de...
Başlangıçta bu korku benim de aklımda geçmedi değil. Şehrin konforundan uzak, yerleşim alanının dışında, vb. çok farklı bir yaşam...
Ama her zaman imdadıma yetişen düşünce modelim gene devreye girdi ve bana 
" dur bakalım bir zorluk çıkarsa, çıktığı zaman düşünürüz" dedi.
O andan sonra da bu güne kadar her anım yeni bir deneyim, eğlence, zaman zaman bedeni yorgunluk haline geldi. Ve inanın kendimi gerçekten mutlu hissediyorum.
Hepimiz, sözüm ona yaşamı kolaylaştırmak adına bir çok alışkanlık geliştiriyoruz. Bunlar, beynimizde otomatiğe bağlanıyor. Böylece de bir daha düşünmemiz gerekmiyor(!)

Peki, nedir bu düşünce ekonomisi? Tasarruf ettiğimiz o zamanı başka ne şekilde, ne için kullanacağız da biriktirmeye çalışıyoruz? Bundan vaz geçmek en iyisi çünkü, tasarruf ettiğimiz zamana faiz işlemiyor... Tek bir anı bile geri getirmek mümkün değil. Doğru düzgün yaşadık ne ala, aksi takdirde geçip gitti işte...

Günümüz insanının bedenindeki gerilimlerin kaynağı burada yatıyor işte...
Nasıl mı?
Anlatayım; Şöyle bir düşünün, gün içinde işinizi yaparken aklınızdan neler geçiyor?
Düşüncelerinizin ne kadarı yaptığınız işle meşgul?

Dikkat ederseniz bir işle meşgulken zihnimiz ya, gelecekle ilgili plan yapmakla, ya da, geçmişle ilgili muhasebe yapmakla meşgul. Örneğin, bir markette kasiyer olarak çalışıyorsunuz diyelim. Yaptığınız iş kabaca, alınan eşyaları otomatik olarak banttan geçirmek, para alıp üstünü ( hesaplamanıza gerek(!) yok. Kasa bunu sizin için yapıyor zaten) vermek veya kartı okutup işlem yapmak. Bunların tümü bir süre sonra otomatik hale geliyor ve siz de bu süreçte, evdeki bir sorun üzerine düşünebiliyorsunuz, bir sonraki gün ne pişireceğinizi planlayabiliyorsunuz, tartıştığınız birisiyle tartışmayı zihninizden sürdürebiliyorsunuz ( en zararlısı) ve daha pek çok benzer konuyla zihninizin sınırlarını zorluyoruz.

Hani hep duyarız ya "an-ı yaşamak diye...
İşte yukarıdaki örnekte olduğu gibi, elimiz işte, aklımız başka yerde olduğu sürece anı yaşamamız mümkün değil.
"Olmasın ne olacak?" diyebilirsiniz. Elbette böyle bir hakkınız var. Ama  bu durum zihninizi aşırı derecede yoracaktır, bu zihin yorgunluğu bedeninizdeki kasların kasılmasına neden olacaktır. Ondan sonra nedeni anlaşılamayan baş, boyun, sırt ağrılarıyla yüz yüze geliveririz. Bu bedensel ve zihinsel gerilim bağışlıklık sistemimizi ve diğer hormonlarımızı da etkilemekte aynı zamanda.

An-ı yaşamak bizleri bu gereksiz yükten, gerilimlerden korumak için gerekli işte.
Bunu öneren pek çok öğreti var ama iş, "nasıl?" a gelince çok karmaşık önermelerle karşılaşabiliyoruz.
En basit yol, aklınızı o an yaptığınız iş her ne ise tümüyle ona vermektir.

Başlangıçta, alışkanlıkla düşünceleriniz ileri veya geri kayabilir. Zorlayın kendinizi. Göreceksiniz ki başaracaksınız.
Bunu başarmanın bir kolay yolu da her zaman kullandığınız elinizle değil ters elinizle o işi yapmaya çalışmaktır.
Elbette başlangıçta testere, bıçak gibi tehlikeli işlerle başlamamak en iyisidir. 

Evinizdeki alışkanlıklarınızı da gözden geçirin. Örn: her zaman oturduğunuz koltuk yerine başka bir koltuğa oturun. Göreceksiniz o ana kadar hiç göremediğiniz iyi ya da kötü bazı detaylar dikkatinizi çekecektir. 

Evinize gelir gelmez anahtarınızı hep aynı yere mi koyuyorsunuz, gidin bambaşka bir yere koyun. Ertesi sabah eliniz her zamanki yere gittiğinde ( muhtemelen o an zihninizde işinizle ilgili veya benzer bambaşka konularla meşguldür) anahtarınız bulamayınca aklınıza dün akşam koyduğunuz yer gelecektir. İşte o an, an-a dönmüş olacaksınız. Zihniniz bambaşka konulardan uzaklaşıp anahtarınıza yönelecektir.

Yaz geldi çoğumuz tatil planlarımızı yaptık bile...
Tatil ne demektir?
Bunun için illa çok paralar mı harcamak gerekir?
Elbette hayır.
Bedenimizin, zihnimizin tatile gerçekten çok ihtiyacı vardır. 
Çünkü yukarıda da söz ettiğim gibi yaşamımızı öylesine kalıplar içine sıkıştırıyoruz ki, değişik olan her şey büyük ölçüde zihnimize, dolaylı olarak da bedenimize kelimenin tam anlamıyla nefes aldıracaktır.

Alışkanlıklarımızdan sıyrıldığımız her an zihnimiz, bedenimiz için tatildir...

Temel olarak şunu bilmeli ve hiç aklımızdan çıkartmamalıyız ki, beynimiz ani gelişen olaylarla başa çıkmak üzere programlanmıştır. Ancak böylece tüm merkezler sürekli faal olabilir. 
Yaşamı sözüm ona kolaylaştırmak adına geliştirdiğimiz otomatik alışkanlıklar beynimizi zayıf düşürür. Aynen kullanılmaya kasların eriyip güçten düşmesi ( atrofi) gibi.
Benim anladığım anlamda tatil, tüm alışkanlıklardan sıyrılıp, bambaşka deneyimler yaşamak demektir.

İşte ben Yalova'da ki yeni yaşamımın her anını tatil olarak geçiriyorum.
Hiç bir şeyi otomatiğe bağlamadan, olayları önceden, olmuşçasına düşünmeden, olduğu zaman yaşıyorum. Bu hiç plan yapmamak değil elbette. Planlıyorum ve sonra akışına bırakıyorum.
Endişelenmiyorum. Çünkü biliyorum ki endişe, olumsuz hayal kurmaktır. Neden durup dururken korkuyu zihnime sokayım ki?

Hepiniz sevgiyle, sağlıcakla kalın...
Güzel bir tatili de ihmal etmeyin...