ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

25 Şubat 2009 Çarşamba

SEN ÜZÜLME ANNECİĞİM




Ne olur sen üzülme anneciğim.
Biliyorum insanlar bizim yaşam alanlarımızı yok ettiler. Etrafta ne bir karış toprak kaldı ne tırnaklarımızı törpüleyecek ağaçlar.
Sen anneciğim, ne zorluklarla bizleri doğurdun. Şöyle böyle hatırlıyorum: yağmurlu bir gecenin sabaha kavuştuğu saatlerdi. Her yer ıslaktı. biliyorum normal yaşam ortamımızda olsa sen mutlaka kuru, sıcak bir yer bulabilirdin bizler için. Çok aradığını, bulamadığını ve çaresizlikten bizleri o ıslak ve soğuk zeminde dünyaya getirdiğini biliyorum
Gene de hatırlıyorum bizleri nasıl kucakladığını, bizleri sıcak tutmak için nasıl gayret gösterdiğini.
Sütün pek yoktu. çünkü çöplerdeki yiyecekler senin sütün için hiç de uygun değildi. Ama sen yılmadın. Bizleri kuytulara saklayıp, yararlı yiyecek birşeyler bulmak için mutfaklardan hırsızlık bile yaptın.

Efendim?
Olamaz... demek o balkonuna girdiğin kadın bizi belediyeye şikayet etmiş ve bizleri öldüreceklermiş öyle mi?

Hayır anneciğim, olmaz öyle şey.
Ne olur sen üzülme. Hem bak bazı insanlar bizi çok seviyorlar. Onlar bizi korurlar.
Bak ben de biraz büyüyeyim hem seni hem kardeşlerimi hem tüm kedileri nasıl koruyacağım.
Anneciğim hatırlıyormusun o teyze bize nasıl mama veriyordu.
Bak bekle şimdi, birazdan gene gelecek ve bizi doyuracak.
Sen üzme kendini anneciğim .
Bak artık ben varım yanında.
Seni çok seviyorum...



DESTEĞİNİZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER




Sevgili arkadaşlar,

"Bu canlara nasıl kıyılır" başlığı altındaki yazıma gösterdiğiniz ilgi ve özellikle destek için sizlere çok teşekkür ederim.

Şimdilik kedilerim yaşamlarını sürdürüyorlar. Henüz bir girişim yok. Genel kanı, yerel seçim öncesi belediyelerin böyle bir uygulama yapmayacağı yönünde.
Umarım ve dilerim ki, bu uygulamayı yapmama nedenleri seçim endişesi değil, yaratılmışı, yaradan dan dolayı sevmeleri olur...

15 Şubat 2009 Pazar

BU CANLARA NASIL KIYILIR?



Sevgili dostlar,

Bu günkü yazımda sizlerle dün yaşadığım ve hala şokunu atlatamadığım bir olayı paylaşmak istiyorum.

Gerçek anlamda içler acısı bir olay.

Aranızda beni tanıyanlarınız, dünya yüzündeki her canlının doğanın , olmazsa olmaz bir parçası olduğuna, her canlının yaşam hakkının kutsallığına olan inancımı bilir.
Hiç bir canlı, bir diğerinden ne daha aşağı ne daha yukarıdadır.
Ama ne yazık ki günümüzde, para hırsının her türlü insani değerin önüne çıkartılmasıyla, insanoğlu kendisini dünyanın hakimi sanmak gibi hastalıklı bir düşünceye kaptırdı.
Evimde 5 tane kedim var. Bunların hepsi, sokakta, yardıma muhtaç durumda bulduğum yavrucaklar. Kimisi poşetin içine konarak yolun ortasına bırakılmış, kimisine araba çarpmış, öylece bacağı asfalta yapışmış bir şekilde, gece yarısı bulduğum yavrucaklar.
Elimden geldiği kadar onları iyileştirmek için çabaladım. Ço şükür şimdi hepsi gayet iyi durumdalar. Ve hepsi benim can dostum.
Bu arada arabamda da sürekli kedi ve köpekler için kuru mama bulundururum ve nerede olursa kedi veya köpek görsem veririm.
Bir seferinde birisi bana :" iyi de yemedikleri mamalar burada mı kalacak" gibi abuk bir soru yöneltti. Ben de ona: " biraz dikkatli bakarsanız burada tek bir mama kalmadığını görürsünüz" dedim. Dememe kalmadı karnı doymuş olan kediler uzaklaşır uzaklaşmaz, bir karga geldi ve tüm kalan mamaları yedi bitirdi.
Bu durumda bana o anlamsız, abuk sabuk soruyu soran kişi ne düşündü bilemiyorum. Suratının aldığı renk gerçi düşündüklerini açıklıyordu da... (yeşile döndü) :)
Bu arada bahçede de bir kaçç kedi var ve doğal olarak onlara da mama veriyorum.
Dün yan komşum geldi. Son derece öfkeliydi. Kucağında da her gün "pisi, pisi" diyerek bizim eve gelmeye çalışan 2 yaşındaki kızı ile...
Çocuklar, doğal bir içgüdü olarak, tüm canlıları severler ve kendileriyle bir hissederler (henüz)...

Komşum doğrudan lafa girdi ve bana, "sen bu kedileri besliyorsun. dün bir tanesi benim balkonuma girmiş ve saksımı (10cm. Çapında bir saksı) devirmiş. Ortalık battı" dedi.
Israrla da beni evine çağırıp, yere dökülmüş bir avuç toprağı gösterdi.
Şaka değil, gerçekten bu durum o nu çıldırtmıştı.
Ben önce, samimiyetle " ben kedilere sadece mama veriyorum, ellerine sıçrayacakları balkonun adresini vermiyorum" dedim.
Çılgınlığı cinnet haline dönüştü ve " artık mama vermeyecsin ve bunlar buradan gidecekler" dedi.
Tartışma bu eksen üzerinde biraz sürerken, 2 yaşındaki kızı benim kedilerden birisiyle çoktan altalta üstüste oynamaya başlamışlardı bile. Bu durum komşumun cinnet durumunu daha da arttırdı.
Sonuç olarak beni /kedileri/, belediyeye şikayet edeceğini söyledi.
Ben de ona " bunu yapmana engel olamam ama sana şunu söyliyeyim, her ne kadar hayvan hakları yasası çıkmış da olsa, belediyeler hala sokak hayvanlarını zehirleyerek katlatmeyi tek geçerli yöntem olarak uyguluyorlar". Dedim.
Eğer böyle bir şey yaparsan, yıllar sonra kızına " balkonuma girip bir avuç toprağı döktü diye tüm kedileri belediyeye toplattırıp öldürttüm" diye nasıl açıklayacaksın?"
İşin en acıklı yanı, biz "üstün insanların (!) iklim koşullarını (para uğruna) altüst ettmemiz sonucu bu havada hamile olan bir kedi doğum yapacak yer aramak için o nun balkonuna girmişti.
Bunu anlattım. Bu durumdaki bir kediye nasıl kıyarsın" dediğimde sessiz kalmayı yeğledi. ( nedense?)
Şu an kedicik ortalarda yok. Muhtemelen bir ağaç altında yavrularını doğurdu ve şimdi onları bu soğukta yaşatmaya çalışıyor.
Komşum mu?
Muhtemelen yarın belediyeye şikayet edecek ve belediye de tek rutin uygulamasını gerçekleştirecek.
İşte sizlerle bunu paylaşmak istedim dostlar.
Yarın ne olacak bilmiyorum.

Lütfen o canlar için daha da önemlisi tüm insan cinsinden olanların içlerine vicdan ve sevgi duygusunun uyanması dua edelim.



5 Şubat 2009 Perşembe

GÜZEL BİR GÜN, KENDİNİZE GÜNAYDIN DEMENİZLE BAŞLAR

Güneşin ilk ışıklarını yeniden yaymaya başladığı şu saatleri çok seviyorum.
Yeniden bir doğuş sanki.

Günümüzü nasıl geçirmek istiyorsak, o şekilde planlayabileceğimiz anlardır bu anlar.

Bulunduğunuz yerde hava bulutlu olabilir. Ama bu güneşin olmadığı anlamına gelmez. Hatta belki böylesi daha da iyi olabilir. Şöyle ki, gözlerinizi kapatın ve güneşin o sımsıcak ısısını bedeninizde ve ruhunuzun derinliklerinde hissetmeye çalışın. Göreceksiniz bir kaç saniye sonra tüm bedeniniz ve ruhunuz bununla ısınacaktır.

Daha sonra kendi kendinize, bu muhteşem doğanın bir parçası olduğunuzu hatırlatın.
Evet, hepimiz doğanın bir parçasıyız. Dolayısıyla bu güzelliklerin bir parçası bizim içimizde de var. Onu fark etmeye çalışın.

Sonra aynanın karşısına geçin ve kendinize gülşümseyerek "günaydın" deyin.
Biliyor musunuz bazen /...mış/ gibi yapmak çok işe yarar. İçinizden somurtmak geldiği zamanlar da bile eğer gülümserseniz, zihninizi kandırabilirsiniz. Siz gülümsediğinizde, zihniniz somurtma nedeninizin ortadan kalktığını sanacak ve rahatlayacaksınız.

Bugün bir değişiklik yapın ve kendinizle ilgili hiç bir olumsuz sözcük kullanmayın.
Unutmayın ne düşünüyorsak /o/ oluruz.

Hepinize mutlu, aydınlık, güzel bir gün dilerim...

İNSAN BEDENİ BİR BÜTÜNDÜR





Yazımın başlığında da anlaşılacağı gibi bedenimiz, gerek fizyolojik olarak, gerekse de ruhsal anlamda bir bütündür.
Lütfen bunu hiç bir durumda gözden uzak tutmayalım.
Unutmayalım ki, her ruhsal durumun, bedensel bir dışa vurumu vardır. Tabi tersi de. Yani, her bedensel durumun, ruhsal bir dışa vurumu da vardır.


Günden güne gelişen tıp biliminde, kaçınılmaz olarak doktorlar belli konularda uzmanlaşmaktadır.

Örneğin mideniz ile ilgili bir rahatsızlığınız olduğunuzda gittiğiniz doktorun konusu gastroentroloji olmalıdır.
Mutlaka bu uzman doktor sizden bir takım tahliller, tetkikler isteyecek, sizin de anlattıklarınızla bu tetkik sonuçlarını birleştirip bir teşhis koyacaktır. Bunun sonucunda da gerekli tedaviye başlayacaktır.
Buraya kadar bir sorun yok/ gibi/ görünüyor.

Peki sorun nerede o zaman?

Evet, sorun bizlerde. Birinci olarak ne yazık ki pek çoğumuz bedenimizi, ruhumuzu, yani, kendimizi tanımıyoruz.
Oysa ki bunu mutlak zorunluyuz.

Çünkü bedenimiz ve tabi ki ayrılmaz parçası olarak ruhsal yapımız, yeryüzünde gerçek anlamda sahip olduğumuz tek varlıktır.



Herhangibir rahatsızlığınızda gittiğiniz uzman doktor, mesleği gereği sizin sadece kendi uzmanlık alanına giren rahatsızlığınızla ilgilenecek ve sadece o konuyu iyileştirmeye çalışacaktır.
Ama eğer yukarıda söz ettiğim gibi gerçek anlamda kendimizi tanırsak, birincisi, doktora çok daha fazla veri sunabiliriz, ikinci olarak da kendi sorumluluğumuzu taşımış olmanın verdiği özgüvenin mutluluğunu yaşarız.
Doktora gittiğimizde ona ne kadar çok veri sunarsak, doktorun bizi ve dolayısıyla rahatsızlığımızı tanıması ve tedavi etmesi o oranda kolaylaşacaktır. Bu bile küçümsenmeyecek bir değerdir.


Yazımın başında, her fizyolojik sorunun, ruhsal bir dışa vurumu ve tersi vardır demiştim. Şimdi buna küçük bir örnek vereyim. Bacağında veya ayağında basit bir ortopedik rahatsızlığı olan kişi, ister istemez sosyal yaşamından uzaklaşmak zorunda kalacaktır. Bu durum da kendisinde zaman içinde bir sıkıntı yaratacaktır. Çünkü ağrı, başlıbaşına bizi ruhsal anlamda yoran, hatta, süre uzadıkça depresyona kadar varabilen bir tabloya neden olur.
Bu durumda, kendimizde depresif bir hal hissettiğimizde, eğer kendimizi yeterince tanıyorsak, başlangıçta fiziksel sorunumuzu gidermek için bir uzmana danışmalı ancak ondan sonra hala daha ruhsal sıkıntımız sürüyorsa bir psikolog veya psikiyatriste gitmeliyiz.


Uzun yıllardır, birebir verdiğim esneklik programı derslerinde, inanın ağrı ile acıyı dahi ayırt edemeyen kişilerle karşılaştım.
Bu insan olarak bizlere hiç yakışmayan bir durumdur. Kısacası ayıptır.
Lütfen gerçek anlamda sahip olduğumuz yegane varlık olarak bedenimizi, ruhumuzu, yani kendimizi tanıyalım ve sorumluluğunu üstlenelim.


Hepinize sağlıklı günler dilerim...