ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

30 Aralık 2013 Pazartesi

UMUT ETMEK, İYİ DİLEKLERDE BULUNMAK ÇOK CİDDİ BİR İŞTİR








Her yıl bu günlerde bir “iyi dilek” furyası başlar...
Başlar da, bunların kaçı gerçekleşir?
Geçen yıl veya daha önceleri bu zamanlar dilediğiniz, umut ettiğiniz, yeni yıldan beklediklerinizi şöyle bir düşünün isterseniz...?
Umut etmek, iyi dileklerde bulunmak çok ciddi bir şeydir...
eee canım, adettendir... ne olmuş yani? Söyle gitsin” mantığı aslında, zihnimizdeki umut etme kavramını dejenere eder...
Farkında olmayız ama gerçekten umut etme kavramı zihnimizde bir kere dejenere oldu mu, aslında çok önemli bir desteğimizi kaybetmiş oluruz.
Umut etmek ve iyi dileklerde bulunmak, eğer akılcıysa, eğer, (kendimizle ilgili olanları için) inanarak arkasında durabileceksek ve en önemlisi, bunun için içtenlikle bir çaba harcarsak, işte o zaman gerçekleşme ihtimali çok yükselir.
Bir kere de gerçekleştiğine tanık olursak artık umut etmek bizim için bir laf değil, ileriye attığımız bir çapa olur...

Sevdiklerimiz, yakınlarımız ve hatta ülkemiz, dünyamız için iyi dilekler dilerken de benzer nitelikler söz konusudur aslında...
Öyle afaki, olmayacağını, asla olamayacağını bildiğiniz dileklerde bulunmak ve elbette sonrasında hüsrana uğramak, bilinçli olmasa da zihninizde müthiş bir hayal kırıklığı yaratır. Bu hayal kırıklığının bilinçli olarak farkında olmasanız bile bir desteğinizi kaybetmiş olursunuz... ki bu destek hepimiz için yaşamsal önemdedir...
Hiç unutmayalım ki insan zihni şakadan anlamaz...
O, her şeyi ciddiye alır...

Şimdi, ben kendim ve tüm insanlık için, önce kendimiz olabilmeyi, kendi mutluluğumuzu başkalarının insafına bırakmayıp, kendimiz yaratmayı başarabilmeyi, insani özelliklerimizi yeniden hatırlamayı ve içimizde var olan sevme yetisini geliştirip, tüm doğayı bununla sarıp sarmalayabilmeyi diliyorum...

 

18 Aralık 2013 Çarşamba





Yüz, ruhun aynasıdır derler ya...
Evet, çok doğru...
Neden mi?

Hep derim ya, her duygunun fiziksel, her fiziksel hareketin de duygusal bir dışa vurumu vardır diye...

Önce çok basit bir örnek vereyim; sürekli kızgın, öfkeli olan insanların iki kaşlarının ortasında derin çizgiler oluşur... Üst göz kapakları aşağıya doğru düşer...
Merak, heyecan duyanlarda ise kaşlar refleks olarak yukarı kalktığı için ve bu durum sürekli olduğu için kaşlarının ortasındaki çizgiler derinleşmez ve üst göz kapakları düşmez...
Bu, çok basit bir örnekti.

Biraz daha derine inersek eğer; bazı toplumlarda, özellikle kadınların kahkaha atması pek hoş karşılanmaz...
Oysa kahkaha atarken, hatta sadece gülerken bile yanaklarımızdaki kaslar kasılır. Çok sık gülen, kahkaha atan kişilerin yanaklarının sarkması çok daha geç olur. Çünkü o kasları sürekli çalışır...
Buna karşın sürekli gülmesini gizleme gayretindeki kişilerde, yanaklar çok daha erken sarkar. Çünkü, yanakları şakak kemiğine bağlayan kasları hiç çalışmaz ve zaman içinde yer çekimine yenik düşer...

Bir çarpıcı örnek daha...
Genel görünüşleri bir birine benzeyen iki kişi düşünelim. İkisine de aynı genel bakımı yapalım. Saçları, giysileriyle... Bunlardan birisi hiç okula gitmemiş, bütün ömrünü küçük bir köyde, üç beş insan arasında geçirmiş olsun. Diğeri ise okumuş, son derece sosyal, geniş arkadaş çevresine sahip olsun...
Genel görünüşleri bir birlerine çok yakın hale getirilmiş dahi olsalar, bu iki insan arasındaki farkı derhal görürüz.
Hele ki bir kaç kelime söylemelerini istersek, bu fark daha da vurucu olarak görülür...
 İnsanların kullandıkları kelime sayısı bile, ağız kenarlarındaki kasların gelişimini etkiler.

İnançlarımız, kültürel düzeyimiz, karaterimizin keskin özellikleri ve daha pek çok niteliklerimiz yüzümüze aynen yansır...
Kısacası, ne kadar değiştirmeye çalışsak da esas "biz" tümüyle ortadayızdır ve karşımızdakiler bunu algılarlar.

İşin en hoş tarafı, bu bilgilere sahip olmasak bile, zihnimiz bu farkı derhal kavrar... Belki nasıl olduğunun adını koyamaz ama kesinlikle kavrar...

Şimdi çevrenizdeki insanlara daha bir dikkatli bakabilirsiniz... :)



14 Aralık 2013 Cumartesi







Bedenimizdeki pek çok ufak sakatlık veya deformasyon, sanıldığının aksine, küçük ama sürekli tekrarladığımız hareketlerle oluşur.
Elbette ani bir travma veya bir kaza, düşme sonucu da olabilir. Bu şekilde oluşan sakatlıklar ani olduğundan kişiler tarafından hemen üzerine gidilir ve gereken müdahale yapılır. Çünkü beden ağrıyla/acıyla imdat ister...
Düzenli ve sürekli tekrarlanan hatalı hareketler ise çok sinsi bir şekilde ilerler. İnsanlar farkına vardıklarında, geçmişi onlarca yıl geridedir artık.
Her zamanki önerimi bir kez daha tekrarlıyorum;; lütfen sürekli aynı elinizi/kolunuzu kullanmayın.
Bakın size bir kaç örnek; çok basit, sürahiden bardağınıza su koyarken, ya da çayınızı koyarken sürekli, sürahiyi veya çaydanlığı tuttuğunuz elinizin ters tarafına doğru eğildiğinizin farkında mısınız? Muhtemelen değilsiniz ama omurganız farkında...
O minicik ama sürekli eğilmeler zaman içinde omurganızın etrafındaki kasların dengesiz bir şekilde gelişmesine/zayıflamasına neden oluyor...
Herhangi bir yük taşırken de aynı şekilde, taşıdığınız yükün ters tarafına doğru eğilirsiniz. Eğer sürekli ağırlıkları aynı elinizle taşıyorsanız sonuç gene omurganızın çevresindeki kasların deformasyonu olacaktır.
Oysa bu işleri arada sırada dahi olsa ters elinizle yaptığınızda, omurganızın çevresindeki kasların dengeli bir şekilde çalışmalarını sağlamış olursunuz. Böylece de, ileride oluşabilecek deformasyonların önüne geçebilirsiniz.

Sürekli kullandığınız elinizin yerine, zaman zaman diğer elinizi devreye sokmanın bir diğer yararı zihin üzerindedir. Sürekli aynı elinizi kullanmanıza beyniniz o kadar alışmıştır ki bir iş yaparken bambaşka konuları düşünebilirsiniz. Bu da sizin zihinsel hızınızla gerçek zaman arasında büyük bir uçuruma neden olur. Telaş hali böyle bir durumdur.
Ciddi gerilim nedenlerinin başında, düşüncelerinizin hızının gerçek zamandan çok daha önde koşmasıdır.
İşlerinizde, diğer elinizi kullandığınızda zihinsel olarak alışık olmadığınız bir durum olduğundan mecburen dikkatinizi//düşünce hızınızı/ yaptığınız işe vermek zorunda kalırsınız. Bu da başka konuları düşünmenizi önler. Böylece de düşünce hızınız, gerçek zamanla aynı ritme döner. “An” ı yaşamış olursunuz... Küçük yada büyük bir stres kaynağından da uzak durmuş olursunuz...
Çok basit ama çok önemli sonuçları olan bu uygulamayı deneyin... İşe yaradığını göreceksiniz...

 

12 Aralık 2013 Perşembe

GÜNLÜK HAREKETLERİNİZİ EGZERSİZ HALİNE DÖNÜŞTÜRMENİN YARARLARI

 

Yok, yok... Telaşlanmayın... Size bunu önerecek değilim :)

Herhangi bir nedenle günlük egzersiz yapmanız öneriliyor ve bir türlü yapamıyorsunuz... Nedense hiç vaktiniz olmuyor, ev işleri çok zaman alıyor, sonrasında da bitkin oluyorsunuz vs.
Bu pek çoğunuza tanıdık geldi mi? :)
Her ne nedenle olursa olsun ( ister tedavi amaçlı, ister beden sağlığınızı korumaya yönelik) egzersiz yapmayı, günün belli bir saat dilimine sığdırmayı açıkçası ben çok doğru bulmuyorum. Zararlı mı? Elbette değil... Ama şöyle düşünelim; diyelim ki bir saat egzersizinizi yaptınız. Peki, uyku hariç, kalan en azından 15 saat bedeninizi ne şekilde kullanıyorsunuz?
Şunu bir kez daha tekrarlamakta yarar görüyorum, bir hareketin, duruşun, bir uygulamanın, örneğin diet yapmak gibi, etkili olabilmesi için düzenli ve sürekli yapılaması esastır. Tıpkı antibiotik kullanımı gibi... Örneğin bir gün saatlerce koşup/yürüyüp, sonrasında günlerce tümüyle hareketsiz kalmanın hiç bir yararı olmayacaktır. Oysa, her gün düzenli ve sürekli beşer dk.lık yürüyüş dahi çok daha yararlıdır.
İşte tam da bu nedenle benim önerim, egzersizleri günlük yaşamın içine almaktır...
Kendimden örnek vereyim. İleri derece skolyozum (omurganın yana doğru “S” şeklinde bükülmesi) ve ayrıca belimde 3 tane fıtık var. Bu nedenle eğer düzenli egzersiz yapmazsam çok ciddi ağrılarım oluyor. Bu durumda her gün bir saat egzersiz yapsam bile geri kalan saatlerde omurgamı zorlayacak şekilde hareket edersem o egzersizin de pek bir anlamı kalmayacaktır.
Ben de yıllardır, sabah kalktığımdan itibaren her bir hareketimi, işlerimi egzersiz haline dönüştürdüm. Böylece iki yönden rahat ettim. Herkese de bunu öneririm. Birinci neden, Çok uzun saatler boyunca egzersiz mahiyetindeki hareketleri yapıyor olmak, ikinci ve en büyük neden ise zihnin, “egzersiz yapma” sıkıntısından tamamen kurtulması.
Bu konu ile ilgili sorularınız olursa menuniyele yanıtlarım...
Sevgiyle, sağlıcakla...


8 Aralık 2013 Pazar



Bedeninizdeki her bir kasın kendi kapasitesi çerçevesinde, sürekli kullanılması esastır.
Bu hareketler, kasılma ve esneme şeklindedir.
Ancak günlük yaşam içinde, örneğin, sürekli aynı elimizi/kolumuzu kullanıyoruz değil mi? O zaman, en azından tehlikesiz basit işlerde diğer elinizi/ kolunuzu da devreye sokun...
Bununla beyninizde farklı şekilde çalışacaktır...

Hanımlar, Dirsek omuz arasındaki arka kaslarının(trceps) sallandığından şikayet ederler sürekli değil mi? Peki o zaman şöyle düşünelim, gün içinde kaç saat dirsekleriniz bükülü konumda? Yani triceps kasınız sürekli esnek ama hiç kasılmadan duruyor?
Demek ki o kasın da kasılmaya ihtiyacı var.
Buna çok basit bir deneme; kollarınızı düz olarak yukarı kaldırın. Avuç içleriniz birbirine baksın. Şimdi ellerinizi yumruk yapın ve dirsekleriniz kulaklarınızın yanında olmak kaydıyla dirseklerinizi bükün. Daha sonra tekrar yukarı uzatın ve sımsıkı gerin. Daha sonra bu harekete yarım lt.lik dolu pet şişelerle de yapabilirsiniz.
Bu verdiğim çok sık rastlanan bir şikayete örnekti...

Düşünün ki bedenimizde 600 den fazla kas var ve biz günlük yaşamımızda bunların yarısını bile tam kapasitede kullanmıyoruz.

Yüz kasları da buna ektir. Sonra botokslar peşinde koşuyoruz.
Yüz kaslarınızı da kendi ölçüsünde düzenli kullanırsanız sarkmaların önüne geçebilirsiniz...
Ayrıca çok önemli bir not; bedeninizi asla sadece estetik kaygıyla ele almayın... Bu size çok fazla stres yükler...
Sevgiyle, sağlıcakla...