ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

3 Kasım 2009 Salı

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ H1N1 VE G.D.O LAR...


Sevgili arkadaşlar


Uzun bir süredir neredeyse tüm sorunlarımızı geride bırakırcasına saplanıp kaldığımız H1N1 virüsü ve aşısından söz etmek istiyorum.


Tüm uzmanların hem fikir olduğu en önemli nokta, bu virüsün başlı başına öldürücülüğü açısından çok da ön sıralarda olmadığı, asıl önemli olanın çok çabuk yayılma gösterme özelliğidir...


Öncelikle şunu söylemek isterim, insanoğlunun bağışıklık sistemini zaafa uğratan pek çok faktör var. Bunlardan en önemlilerinden birisi de, "endişe"dir...


Bununla ilgili pek çok atasözümüz olduğu hepiniz tarafından bilinmektedir.
Örn: "korktuğun şey başına gelir" gibi.


Bazı savlara göre bu virüs, biyolojik silah olarak özellikle üretilmiştir. Bir başka sav ise zaten var 0lan virüs değişime uğramıştır.
Hangisinin doğru olduğu konusunda henüz net bir bilgi yoktur.


Doğada bulunan pek çok yiyecek, içecek, virüs, mikroplara karşı genel bağışıklığımız nasıl oluşur?
Bu sorunun yanıtı, benzer pek çok konuda bize anahtar olacaktır.


İlk insanlar, çeşitli yiyecekleri denediler, çok çeşitli mikrop veya virüsle karşılaştılar.
Bedenleri bu yiyecek içecek, veya mikrop, virüslere karşı bir takım koruyucular(antikorlar) üretti. Bedenlerindeki bu antikorlar, kendilerinden bir sonraki nesillere genler yoluyla geçti. Böylelikle, her yeni nesil, bir öncekilere göre o yiyecek, mikrop veya virüse karşı doğal bir bağışıklıkla yaşamlarını sürdürdüler.


Hiç şüphe yok ki,bu durum, tümden o mikrop veya virüsün neden olduğu hastalıklara karşı yüzde yüz bir koruma sağlamamaktadır. Burada koruyuculuk ve tam bağışıklık yerine, "tanışmak" sözcüğü daha doğru olacaktır.


Şimdi aylardır bizi ve tüm dünya ülkelerini paniğe sevk eden H1N1 virüsü hepimiz için aynen ilk insanın, bedeninde hiç bir antikor olmaksızın ilk kez karşılaştığı bir virüs gibidir.
Evet, ister üretilmiş olsun, ister önceki bir virüsün doğal değişime uğramış hali olsun, bu virüs, tüm insanlar için yenidir. Daha önceden bir "tanışıklığımız" yoktur. Bu nedenle gerek yayılma hızı, gerekse de olası ölümlerden bu denli korkulmaktadır.


Alelacele üretilen aşıların ise, ne gibi yan etkileri olabileceği konusunda, uzmanlar bir türlü hem fikir olamamaktadırlar.
Bu durum da hepimizi büyük bir "endişe"ye sevk etmektedir. ( Yani, sadece hastalık endişesi bile, o hastalığa kapı açmaktadır)
Ben doktor değilim. O nedenle herhangi bir öneride bulunmam doğru değil.
Ancak, şunu unutmamalıyız ki, genel bağışıklığımızı korumakla pek çok hastalığı karşı dayanıklılığımızı arttırabiliriz. Ve bu arada "endişe" nin, başlı başına bağışıklığımızı zaafa uğrattığını da aklımızdan çıkartmamamız gerekir.







Bir önemli konu ise ülkemize ithalatı serbest bırakılan genetiği değiştirilmiş organizmalardır.
Bir kere niçin bir ürünün genetiğini değiştirmek gibi bir fikir doğmuştur?
Kişisel görüşüme göre bu da gene büyük para sahiplerinin paralarına daha çok para eklemek içindir. Evet dünya nüfusu artmaktadır. Bu da (görünürde) gıda sıkıntısı doğurmaktadır. Eğer bu savı doğru kabul edersek, o zaman öncelikle pek büyük ülkelerdeki insanların gıda israfını kesmeleri gerekmektedir. Böylece hem başlarına bela olan obeziteden kurtulurlar, hem de çöpe attıkları veya ihtiyaçlarından fazla tükettikleri besinlerle yüzlerce, belki binlerce kişi doyar.


Bu g.d.o ların bir başka ve henüz öngörülemeyen etkisi ise, az önce söz ettiğim gibi, önceden bu besinlerle hiç bir "tanışıklığımızın" olmamasıdır. Dolayısıyla bu ürünler karşısında da aynen ilk insanlar gibi, bedenimizde hiç bir antikor yoktur ve bu nedenle de çaresiz durumda kalacak olmamızdır.
Şunu hiç unutmayalım ki, insanların bağışıklık sistemlerini, genel beslenmeleri için önemli yiyecekleri, bulundukları coğrafya belirlemiştir.Örn; kuzey kutup bölgesinde yaşayan insanlar, soğuğa karşı korunmak için çok fazla yağ tüketmektedirler. O yağın sadece küçük bir bölümünü, ekvator kuşağında birisine verirsek hasta olur, tüm sindirim sistemi altüst olur. O bölgede örn. bir portakal ağacına veya karpuza rastlamak mümkün değildir.
Yani doğa aslında tüm canlılara, yaşadıkları coğrafi bölgelere göre ihtiyaç duyduğu tüm doğal besinleri sunmuştur.
Bu nedenle Moskova da ilk meşhur Amerikan hamburger zinciri dükkanı açıldığında, Moskovalılar arasında çok yoğun sindirim sorunları çıkmıştır. Çünkü "tanışık" değillerdi. Kendilerine yabancı olan bir besinle karşı karşıyaydılar.


Son sözüm şudur ki, "her şey yerinde ve zamanında doğrudur"
Siz siz olun, doğru, doğal ve yeteri kadar beslenin ve endişeden uzak durun...
Hepinize sevgiler...