"Zaman
ne çabuk geçti...”
“Offf!
günler geçmek bilmiyor...”
Hadi,
itiraf edin bu ve benzeri sözleri sizler de çok sık kullandınız
ve kullanıyorsunuz...
Siz
hiç, bir yılın 250 günde tamamlandığını gördünüz mü? Ya
da, 400 günde...? :)
Zaman
hep aynı hızda akıyor aslında... Mesele bizim algımızda...
Peki
bu algımız neden bu kadar değişken?
Elbette
duygularımızla ilgili. Sadece bu düzeyde kalırsa hiç de kötü
bir şey değil.
Ama
bunun dışında “çağdaş” olarak nitelenen dönemde ciddi
boyutta bir hız söz konusu. Adete bir şeyleri önümüzden
alıvereceklermiş de biz de yakalama peşindeyiz gibi bir koşturmaca
tutturmuşuz gidiyor...
Üstelik
bu koşturmaca içinde, yaşama dair öyle güzellikleri ıskalıyoruz
ki... Bu nedenle bir depresyon salgını da aynı hızla yayılıyor.
İyi
de ne yapmalı o zaman?
Öncelikle
hızlı hareket etmekle telaşlı olmayı birbirinden ayıralım.
Hızlı hareket etmek çoğu zaman gerekli oluyor, bu tamam. Ama
telaş hali başka bir şey. Telaşın içinde, endişe, az ya da çok
hırs vardır. Ama en önemlisi akıl ve mantık çok nadiren
görülür, ya da hiç görülmez. Hızlı hareket ederken ise
aklımızı, mantığımızı hala kullanabiliriz oysa...
İşin
içine endişe girince gerilim başlar. Aynı şey hırs için de söz
konusu elbet. Gerilim başladığında bedenimizdeki stres hormonları
derhal devreye girer.
Hep
söylediğim gibi bu hormonlar bize “kaç” ya da “savaş”
emrini verir. Yani “hadi orada durup durma, bak biz kanının
çoğunu bazı organlarından çektik, kaslarına yükledik, yani
harekete geçmen için yakıtını depoladık” der... İyi de pek
çok zaman harekete geçemeyiz, şartlar uygun olmaz. İşte o zaman
bu yakıt deposu içimizde patlar ve bize en büyük zararı verir.
Bu duruma stres diyoruz. Bu stresler birbiri üzerine geldikçe,
buyursun majesteleri depresyon... :)
Her
konuda olduğu gibi telaşlı olma halinden de bir anda kurtulmak
mümkün değildir. Çünkü ne olursa olsun, zihniniz bu hale
alışmış ve ona göre kendi şartlarını oluşturmuştur.
İlk
başta yapılması gereken, gerektiğinde hızlı olmak ama telaşlı
olmamaya zihnimizi ikna etmektir.
Peki
bu nasıl olacak?
Basit,
eğer bir konuda hızlı hareket ediyor ve o anda bir yandan da akıl
yürütemiyor, düşünemiyorsanız, sanki rüzgarın önündeki
yaprak misali savruluyorsanız mutlaka aklınızı mantığınızı
devreye sokmaya çalışın. Eğer bunda zorlanıyorsanız hızlı
değil, telaşlısınız demektir.
İkinci
bir öneri, zaman zaman doğanın ritmini gözlemleyin. Bir tohum hiç
bir zaman büyüyüp, ağaç olmak için telaş etmez. Bunun bir
zaman içinde olacağını adeta bilir ve sakin sakin büyür.
Güneş
de doğmak için asla telaşlı değildir.
Kendinizi
doğaya bıraktığınızda buna benzer o kadar çok örnek
göreceksiniz ki...
İşte
bu görüntüler görsel hafızanıza kaydolur ve zaman içinde
zihninizi ikna eder...
Bir
üçüncü önerim ise, her duygu durumunun bedensel yansıması
ilkesine dayanıyor. Telaşlı olduğumuzda bedenimiz, adeta ileri
fırlayacakmışçasına öne doğru eğim gösterir... Siz bilinçli
olarak duruşunuzu değiştirirseniz, yani bedeninizin ağırlık
merkezini hafifçe geriye, topuklarınıza doğru almayı alışkanlık
haline getirirseniz, zaman içinde gereksiz telaş halinden
kurtulursunuz.
Çünkü
her duruşun, zihnimizde bir duygu karşılığı vardır. Siz
hafifçe geriye doğru durmaya başladıkça zihniniz “demek ki
yavaşlamalıyım” diyecektir...
Sakin
günlere... sağlıcakla...