ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

22 Ekim 2011 Cumartesi

GERÇEK HAYVAN/ DOĞASEVERLER BU YAZIMI DİKKATE ALMAYINIZ!



Bir kez daha bu konuda yazmak zorunda kalmak benim için çok yaralayıcı. Ama bunu bir görev biliyor ve tekrar yazıyorum.


Hayvanlar, özellikle insanlara yakın, onlarla birlikte yaşayan hayvanlar, yaşam zincirinin en zayıf halkası olarak görülüyor. Zalim, merhametten yoksun, içindeki öfkeyi, aklınla değil, kaba güçle ortaya koyabilen zavallı insanlar açısından bu durum böyle… Oysa bir bilseler, bir köpeğin sezgi gücü kendilerininkinden 400 kez daha fazla… Bir kedi patisini yalayarak temizler, oysa insan bir sefer ayakkabısının altını yalasa, muhtemelen enfeksiyondan ölür… Örnekleri çoğaltmak mümkün.
 
1) insanoğlunun tek bir davranış modeli vardır. Şöyle ki: yüreğinde gerçek sevgiyi barındıran, hayvanı da, eşini çocuğunu da, komşusunu da, vatanını da sever. Bu sevgi gerçek değil de, yatırım amaçlı, göstermelik, aidiyet duygusunun tatmini amaçlı ise, çok tehlikelidir. Çünkü herhangi bir konuda “seviyor/muş” gibi görünürler ama asla yürekleri titremez. Rüzgâr tersten estiğinde, anında çok acımasız bir hale dönüşebilirler.
Bu gibi insan/ımsı/ lar, komik bir şekilde, kendi hemcinslerini kandırmayı becerebilirler. Ama bu yalancı sevgileriyle asla bir hayvanı kandıramazlar. Kim bilir belki de bu “tür” lerin hayvanlara karşı gizliden besledikleri öfke de bu yüzdendir.


2) Aidiyet duygusu insanoğlu için çok önemlidir. Bir ulusa, bir yere, bir guruba, bir topluma, vb.
Aynen köpekler gibi, insanlar da sosyal varlıklardır. Bu yüzdendir ki, sosyalleşemeyen insan/ımsı/ların içinde giderek çoğalan bir öfke birikir. Asosyalliğinden dolayı kendine güveni olmayan kişi, bu öfkesini, kendinden daha zayıf gördüğüne yöneltir. Ona göre zayıf olan bir kedi, köpek yavrusu olabilir ki başlangıcı hep böyledir. Ama sonradan bu öfke kardeşine, eşine, çocuğuna, topluma yönelir. Bir kediye eziyet eden birisinin içinde “sevgi” yoktur. Bu kişi ne kadar bayrağımı, vatanımı, eşimi, çocuğumu seviyorum dese de bu yalandır. Sadece bu saydıkları tarafından ( umutsuzca) kabul görme arzusundadır. Çünkü insanlık değerlerinden yoksun oluşu, onu hiçbir ortamda kabul edilmemesine neden olur.


3) Geleneksel terbiye sistemimiz ne yazık ki bu tür insanlar yetiştirilmesine uygun ortam yaratır. Çocuğunu kafasına vurarak sevmek, Sözüm ona şaka olarak küfürle sevgi sözcükleri bir birine karıştırmak vb. “sen sus, küçükler lafa karışmaz” denilerek, kendi fikirlerini ortaya koyup, doğru, yanlış olduğunu test etmesi imkanı elinden alınır. Böylece de kayıtsız şartsın büyüklere( kendinden güçlüye) itaat öğretilir.
Böylece de, evinde babasına, okulda öğretmenine, iş yerinde patronuna, sonrada ülke yönetimindekilere ( kendisi seçtiği halde) kayıtsız şartsız itaat ederler. Artık kendine ait fikri yoktur. Olsa bile, beynine kazınmış olan “sen sus” sözcükleri onu durdurur. Bu şartlarda yetişmiş insan, içgüdüsel aidiyet duygusunu tatmin etmek için her kapıyı çalar. Her kapıda da bukalemun misali o kapının ardındakilere benzer görünme gayretine girer. Gerçek insani değerlere sahip olmayıp, sadece … mış gibi yaptığı için de bir türlü o kapılar ona açılmaz. Tüm bunların yarattığı öfkeyi de “can yakarak” çıkartmaya çalışır.
Katillerin, teröristlerin, suç makinelerinin geçmişlerini araştırırsak bu tür bir geçmişle karşılaşırız.


************** **************


Çocukluğundan itibaren, sevgi+ disiplinle yetişen, fikirlerini özgürce söyleyebilen, yanlış dahi olsa asla ceza görmeyip, sadece doğruyu bulması için yol gösterilen, doğayı tanıyıp, onun küçük bir parçası olduğu bilincine sahip olan, sevginin en insani özellik olduğunu anlayan hiçbir kimse, “can” a zarar vermez. Ne, insana, ne topluma, ne doğaya, ne ülkesine, ne ulusuna…


Hayvan severleri, “ülke bu halde siz kedi köpek derdindesiniz” diye suçlayanların büyük çoğunluğu ne yazık ki bu aidiyet duygusundan yoksun kişilerdir. Hayvan severler, sadece hayvanı değil, içlerindeki gerçek sevgi ile, ülkesini de ulusunu da, doğayı da sever ve onlar için sürekli bir şeyler yapar…  


Hiçbir gerçek hayvan/doğaseveri sadece klavye başında göremezsiniz. Onlar dağlarda, aç hayvanları doyurur. Mola anında, hangi yoksul öğrencilere, nasıl yardım yapılacağını planlar. Ülkesindeki tüm olaylara vakıftır ve gereğinde gene sanaldan değil gerçek ortamda tepkisini ortaya koyar. Çünkü onlar, aynen hayvanlar gibi yaparlar… 
Sadece sanal ortamda atıp tutmazlar. Çünkü onların aidiyet sorunları yoktur.
Çünkü onların yürekleri sevgi doludur. 
Öfke barınmaz bu yüreklerde.