ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

30 Ağustos 2008 Cumartesi

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ- SOSYAL SAVUNMA MEKANİZMASI




Sevgili arkadaşlar, öncelikle hepinizin 30 ağustos zafer bayramınızı kutluyorum.
Bu gün size yine bedenimizde olan bitenlerden söz edeceğim ama sizlerden ricam, bunları sosyal olaylarla ilişkilendirmenizdir.Çünkü doğa yasaları birbirlerine benzer şekilde işler.

Evet, arkadaşlar, insan bedeni doğanın bir parçasıdır.
Bu nedenle sizlere bedenimizi her yönüyle tanıtmaya çalışıyorum.
Çünkü insan bedenindeki sistemlerin çalışma düzenini bilince, doğadaki pek çok sistemin temel ilkelerini de bilmiş olacağız.
Gene bu nedenle, hepimizin yapması gerekenin, bedenimizi ve özellikle beynimizi, sadece tek bir konuya veya tek bir noktaya odaklamanın bizim için de çevremiz için de hiç sağlıklı bir yol olmadığını bilmemiz, buna inanmamız ve hem bedenimizi hem de beynimizi farklı şekillerde kullanmaya gayret etmemiz gerekir.
Beynimiz derken burada özellikle vurgulamak istediğim düşünsel yetilerimizi geliştirmektir. Bunun için ise düşünsel esnekliğe ihtiyacımız vardır.
Düşünsel esnekliğin olmazsa olmaz bir aracı sanattır. Bir diğer aracı ise farklı düşünce şekillerini denemektir. Yani, aynı olayın farklı pencerelerden görünüşünü değerlendirmektir.
Bunu başarabilen kişilerin, çok daha sükûnetle olaylara yaklaştığı, her zaman için uzlaşmacı ve yapıcı oldukları. Zekânın bittiği nokta olan, sözlü veya fiili şiddetten kesinlikle uzak oldukları bilimsel bir gerçektir.
Bunu yinelemek istiyorum,
Zekânın bittiği noktada küfür, hakaret, fiili saldırganlık başlar
Yani şöyle diyebiliriz, eğer bir kişi size hakaret, küfür ediyorsa veya fiili şiddet kullanmaya kalkıyorsa, aslında size “ kusura bakma arkadaşım, benim zekâm seninle baş edebilmeye yetmiyor bu durumda da tek çarem sana saldırmaktır” demektedir… Ne acınası bir durum değil mi?
Beyni olan, zekâsı, aklı olan hiçbir insanın bu duruma düşmesini arzu etmem. Bunun yerine zekâsını bilgisiyle besleyip, duygu kontrolünü geliştirerek sonuna kadar fikrini savunmak gerçek insana yakışır bir davranıştır.
Evet, şimdi konumuza geri dönelim
Doğadaki tüm sistemlerin ortak özellikleri vardır.
Kaba hatları ile bağışıklık sistemimizin ne şekilde çalıştığı konusunda hepimizin az çok bilgisi vardır.
Ama bu noktada söylemeden edemeyeceğim, bizlerin en büyük hatalarımızdan biri, bilgi eksikliği değil, uygulama tembelliğidir.
Sadece bu konuda değil, ne yazık ki her konuda bu böyle…
Bir kere peşinen bunu kabul etmemizde çok büyük yarar var.
Vücudumuz farklı enfeksiyon ve toksik ajanlarla savaşmak için bağışıklık sistemine sahiptir.
Bağışıklık sistemi insanoğlunu "mikrop" diye tanımlanan, enfeksiyona yol açabilen virüs, bakteri, mantar ve parazit gibi mikroorganizmaların zarar verici etkilerine karşı korur.
İnsan vücudu çevresinde bulunan çok sayıdaki mikrobun saldırısına uğrar ve bu organizmalar vücudumuza girebilmek için uğraş verir.
Sağlıklı bir vücut; karşılaştığı hastalık etkenleriyle ve yabancı maddelerle çoğunlukla "çaktırmadan" veya başka bir değişle, bilinç dışı olarak baş eder.
Mikroplarla baş edemediğimiz durumlarda da "hasta" oluruz.
Bağışıklık sisteminin görevi de; öncelikle bu organizmaların vücuda girmelerini engellemek veya girer ise vücuda girdikleri yerde yutmak, yayılmalarını engellemek ya da geciktirmektir.
Bağışıklık sistemi bu görevlerini, yaşam süresi boyunca sürdürür ancak bazı koşullarda bağışıklık sistemi zayıflar.
İnsanoğlu milyonlarca hastalık yapabilen mikroorganizmalarla dolu bir çevrede yaşamını sürdürmektedir.
Bu organizmalara karşı bağışıklık sistemi 2 farklı aşamada organizmayı savunur.
Bunlardan birisi doğal bağışıklık, diğeri ise kazanılmış bağışıklıktır.
Bağışıklık hücreleri sürekli olarak kendilerini yenilerler,kayıplarının yerini doldururlar. Doğal bağışıklığımızın temeli anne sütüdür. Bu bize yaşamımızın ilk yıllarında ihtiyacımız olan korunmayı sağlar
Bağışıklık sisteminin koruyucu hücrelerine görevlerini öğretir ve daha sonra tüm yaşamımız boyunca bu hücreler bizi korurlar
Eğer ki vücuda giren mikrop, bakteri ve virüsler yukarıda sözü ettiğim doğal bağışıklık sistemi ile durdurulamıyorsa kazanılmış bağışıklık sistemi devreye girer. Kazanılmış bağışıklık sistemi bizim dışarıdan aldığımız maddelerle aşı, serum ve bazı besin destekleri) sağlanır.
Aşı nedir?
Aşı aslında o hastalığın mikrobunun özel ortamlarda azaltılmış halidir. Aşı bedenimize girdiği anda, o mikroba karşı durması gereken bağışıklık sistemini harekete geçirir,
Bir tür savaş tatbikatı gibi, o hücrelerin mikroba karşı dirençlerini güçlendirir
Daha sonra gerçek mikropla karşılaşıldığında, hücreler o mikroba karşı savaşmaya artık hazırdırlar
Ancak bazen insanoğlu, kendi kendine bu sistemini sekteye uğratır.
Hani şu pek de öğündüğümüz aklımız var ya, işte o aklımız bazen bizi böylesi zora da sokabiliyor.
Bunun en başında yanlış ilaç kullanımı gelmektedir. Bildiğiniz gibi olur olmaz yere alınan antibiyotikler, demin söz ettiğim gibi, mikroplar için aşı görevi yapmaktadırlar. Yani, uygun dozda alınmayan ilaçlar, bizi değil karşı olduğumuz mikrobu güçlendirir.
Bunun en büyük kanıtı ise, her yıl dünya çapında görülen griptir Bu hastalık sadece yanlış, eksik antibiyotik kullanımı yüzünden, her yıl daha da güçlenerek insanlara saldırmaktadır. Buna karşı her yıl, daha güçlü antibiyotikler geliştirilmekte, ama gene yanlış kullanım nedeniyle bunlar da bir süre sonra işe yaramamaktadır.
Hani aramızda, “ al bir antibiyotik geçer” diye pek aklıca (!) öğütler veririz ya
Sizce bu akıllık mı?
Ama bu öneriyi yaparken kendimizi çok akıllı bilerek yaparız.
Bağışıklık sistemi kısaca bir direnç sistemi olarak özetlenebilir.
Ama bu sistemin görevi sadece direnmek değil, yeri ve zamanı geldiğinde /zarar verme aşamasına geldiğinde/(hücreler yeterince güçlü olduğuna inandığında) mikrobu yok etmektir
Eğer bu yok etme özelliği olmasaydı, sürekli direnç, karşı tarafı yani, mikrobu güçlendirmekten başka bir işe yaramazdı.
Direnç böyle bir şeydir arkadaşlar.
Yerinde ve dozunda olduğu sürece işe yarar ama peşinden (yaşam için gerekli olan) yok etme gelmez ise
Mikroplar aşılanmış olurlar ve daha da güçlenerek karşımıza dikilirler.
Çok sık duyduğumuz bir söz vardır, “ beni öldürmeyen güçlendirir” diye…
Nasıl kaslarımızı, kemiklerimizi korumak için, belli bir direnç görmeleri gerekiyorsa
Savunma hücrelerimizin de böylesi bir dirençle karşılaşmaları bir ölçüde yaralıdır
Ama ölçü aşıldığı takdirde bu mekanizma çöker.
Bir mikroba karşı sadece direnişte olmanın hiçbir yararı yoktur
Zaten doğada böyle bir şey de yoktur
Tekrar ediyorum doğada böyle bir şey yoktur
Doğa, öyle bir mekanizma kurmuştur ki, bedene zararlı olan mikroplara karşı önce direnir ama
Bedene zarar verme aşamasına gelme olasılığını gördüğü anda da yok etmeye başlar.
Eğer bunu yapmaz veya yapamazsa ölürüz.
Bu seferlik söyleyeceklerim bu kadar
Bana mail yoluyla veya yazılarımın altına yorumlarınızı ekleyerek ulaşabilirsiniz..
Şimdilik sağlıcakla kalın..

Hiç yorum yok: