ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

31 Mart 2013 Pazar

Beynimizde inşa edilmiş kalıplarımız






Ne surlar, ne Çin Seddi, ne kaleler… Hiç ama hiçbir şey insanların beyinlerindeki edinilmiş kalıplardan daha güçlü değil…


Uzun zamandır Düşünsel ve Bedensel Esneklik üzerinde çalışıyorum. Özellikle düşüncelerini esnetebilen kişiler o kadar az ki…


Bunun nedeni üzerinde çok düşündüm, araştırdım… Vardığım nokta, pek çok kişi, kendisini bilmiyor, tanımıyor… Çevreleri, aileleri, yani kendi dışlarında birileri tarafından bir düşünce yapısı inşa edilmiş beyinlerinde… Bu inşada kendilerinin hiçbir dahli yok… Onlara sadece “bunları sorgusuz sualsiz kabul etmelisin” denmiş… Kendileri olmalarına ortam sağlanmamış… Bu durumda o düşünce, yaklaşım, yorum kalıpları kendi öz malları değil… Muhtemelen esnetmek için de  o kalıpları beyinlerine yerleştirenlerin izinlerine(!) ihtiyaç duyuyorlar…


Yazık, ne kadar bekleseler de o gün hiç gelmeyecek. Çünkü o kalıpları yerleştirenlerin işleri bitti onlarla… Şimdi başka beyinleri inşa etme peşindeler…

Sevgiyle, sağlıcakla... 

 

30 Mart 2013 Cumartesi





Yediklerimiz...

Yaşamak için yemek zorundayız...
Ama özellikle son yıllarda kafamızı o kadar karıştırdılar ki...
O kanser yapıyor.
O, kolesterolü arttırıyor...
Öteki, G.D.O lu yani, genetiğine insan eli değmiş, doğallığını, dolayısıyla özünü yitirmiş...
Bir diğeri şişmanlatıyor...
Ama öteki zayıflatıyor...
 Bu liste uzayıp gidiyor...

İyi de ne yapacağız?
Yapabileceğimiz iki çok önemli şey var.
Birincisi, stres yani gerilimin her şeyden daha fazla zarar verdiğini hiç unutmamak...
İkincisi de savunma mekanizmamıza güvenmek...

Birinci ile başlayalım; Her kafadan (çoğu da cepten :) başka bir ses geliyor. Bunların bazıları doğru, bazılarıysa tümüyle birilerinin kandırmacası...
Bu bilgileri test etmek uzmanlık alanımızsa mesele yok ama sıradan bir yurttaşın bunları test edebilmesi mümkün değil. Ya söylenenlere inanacağız veya inanmayacağız. Ama şunu bilelim ki, bu söylentiler, ister istemez bedenimizde gizli veya açık gerilime neden oluyor.
Öyle ya, önümüze nefis görünen bir tabak yemek gelmiş, karnımız aç, afiyetle yemek yerine kafamızda kırk türlü "acaba" dolanıyor.
O yiyeceklerin tamamı sağlıklı dahi olsa bu kafa karışıklığının yarattığı gerilim, o yiyeceklerin bize olan yararının yarısını yok ediyor...

Gelelim ikinci şıkka; Tüm bedenimizin güçlü bir savunma sistemi olduğunu biliyoruz.
Bu sistemin tam olarak çalışabilmesi sadece yediğimiz, içtiğimizle bağlantılı değil. Onlar dışında yaşadığımız ortam, gerilim düzeyimiz, zihinsel yaklaşımlarımız gibi daha pek çok nedene bağlı...

Bir şeyin bedene yarar veya zarar verebilmesi yani, etki edebilmesi onun ne kadar düzenli kullanıldığına/ alındığına/ yapıldığına/ bağlıdır...

Lütfen yukarıdaki cümleyi bir kez daha okuyun...

Diyelim g.d.o lu bir patates yediniz. Eğer bunu herhangi bir gün yedinizse bu sizi çok fazla etkilemeyecektir. Ama aynı patatesi her gün yemeye başlarsanız işte o zaman zararını görmeye başlarsınız. Çünkü, bir kez veya değişik zamanlarda yediğiniz zararlı bir yiyeceğin zararını büyük olasılıkla savunma mekanizmamız yok edecektir.
Ama düzenli bir şekilde, öreneğin her gün gibi yemeye başlarsanız savunma sistemimiz daha kendisini toparlayamadan tekrar tekrar aynı zararla karşı karşıya kalır ve baş edemez.

Sonuç;
1) Her ne yiyorsak kafamızdan "acaba"ları yok edeceğiz ki gerilime neden olumasın...
2) Yediklerimiz hakkında net olarak zararlı olduğuna dair bir fikrimiz yok ama şüphemiz var ise o yiyecekleri kesinlikle düzenli olarak tüketmeyeceğiz. Farklı zamanlarda ve aralıklarla tüketeceğiz...  

Sevgiyle, sağlıcakla..

 
     
 

21 Mart 2013 Perşembe

Düşünceler-- Değişim







Bedeninizde, düşüncelerinizde, yaşama bakışınızda bir rahatsızlık hissediyor ve bir şeylerin değişmesine ihtiyaç duyuyorsanız, ilk yapmanız gereken “neden”leri bulmaktır…
Nedenler bulunup, incelenip, ortadan kaldırılmadıkça hiçbir değişim kalıcı olamaz…

Dünya üzerinde her şeyin oturduğu bir zemin vardır, yani bir nedeni vardır. Sonuçları doğuran bu nedenlerdir. Bu durumda zemin, dayanak değişmeden hiçbir şeyin gerçek ve kalıcı olarak değişemeyeceği daha net anlaşılır…

Bu gerçek aslında hepimizin zihninde pırıl pırıl parlayıp duruyor. Hatta bazen içimizden bir ses: “bu yaptığın hakiki değil, daha temelden bir şeyleri değiştirmelisin” diye avaz avaz haykırsa da, ne yazık ki bu sese kulak vermeyiz. Neden mi vermeyiz? Çünkü yakın ve uzak çevremiz bir düzen(!) oluşturmuş ve her bireyin bu düzene uymasını mutlak sağlamak için yazısız kurallar koymuştur. Bu kurallar da medya, mahalle, eş, dost gibi her yolla zihnimize adeta kazınır…
Bir süre sonra bu kalıp düşünceler, yaklaşımlar işte o avaz avaz haykıran iç sesimizin bize ulaşmasını engeller…
İşte bu noktada hep dile getirdiğim kendini tanımak, bilmek devreye giriyor.
Elbette bunun için bir düşünce sistematiğine ihtiyaç var. Bu, geliştirilebilir. Fazla kolay olmadığını düşünebilirsiniz ama aslında çok kolaydır. Yeter ki neyin ne olduğunu ve işleyişini bilelim yeter.
Hiç kimse elini şakağına koyup da düşünerek bu sistematiğe ulaşamaz. Çünkü düşünceler soyuttur ve beynimizin içinde uçuşup durur. Hele ki gözleriniz açıksa, beyninizin üst katmanı yani tüm duyularınızın antenleri açıkken her türlü dış uyarıya açıksınız demektir. Bu da sizin uçuşup duran düşüncelerinizi yakalamanızı çok zorlaştırır.
Bu durumda yapılması gereken mümkün olduğu kadar sakin bir ortamda bulunmak ve mutlaka yazarak düşünmektir. Düşüncelerimizin uçuşmasını bu yolla engelleyebiliriz. Kağıt üzerinde somut hale gelen düşüncelerin üzerinde oynamak çok kolay ve bir kez tadına vardığınızda oldukça eğlencelidir.

Başta söz ettiğim dış dayatmalarla, kendi içimizden yükselen öz sesimiz arasında ne kadar uçurum varsa yazmaya başlamak da o kadar zor olacaktır. 
Buna hazırlıklı olun. 
Hiç zorlamayın kendinizi. Çünkü artık biliyorsunuz, her zorlama, her iki tarafta da direnç oluşturur. Bu direnç de değiştirmeye çalıştığımız düşünceleri büsbütün katılaştırır, değişmesini zorlaştırır…
Bu durumda bir kağıt, kalem alın ve sadece “yapabilirim” yazın… O kadar…
Aklınıza geldikçe o yazıya bakın ve gene işinize dönün…
Bir süre sonra kendiliğinizden “yapabilirim”in altını doldurmaya başladığınızı göreceksiniz…
Aradan geçen süre içinde zihniniz "yapabilirim" uyaranı karşısnıda ikna olacaktır çünkü...
Bu sürenin uzun, kısa olması hiç önemli değil. Uzun olması zhninizdeki kalıpların ne kadar katı olduğu anlamına gelir. Olsun, kendi haline bırakın. Nasılsa bunca yıl o kalıplarla yaşadınız ve hala hayattasınız değil mi? Yani bir kaç gün daha o kalıplarla yaşayabilirsiniz...

Bu yöntem zihnimizin işleyiş şekline çok uygundur. Tıpkı düğüm düğüm olmuş incecik bir zinciri açmak gibi düşünün. O zinciri ne kadar çekiştirirseniz o, daha da karışır. Oysa orasından burasından yavaş yavaş gevşetirseniz neredeyse kendiliğinden açıldığını görürsünüz…
Sevgiyle, sağlıcakla...

 

13 Mart 2013 Çarşamba

OLUMLU DÜŞÜNEBİLMEK



  



Herkes diyor da neden hala olumlu düşünmeyi bir türlü beceremiyoruz?

Nedeni basit. Olumsuz her duygu bedende fiziksel, ruhsal, kimyasal bir tepki oluşturur. Yani aktiftir...



Tüm bedenimizin ana kontrol merkezi olan beynimiz de tepki vermek üzere programlanmıştır. Yani aktif olmayı sever…



Örneğin, sadece hayal olarak bile bir kavgayı düşündüğümüzde, (zihnimiz bunu sahi sanır) gerçekmişçesine stres hormonlarımız salgılanır, kaslarımız kasılır, bazı salgılarımız artar, bazı organlarımızdan kan çekilir, onun yerine kanımızın çoğu kaslarımıza  yönelir… (doğal kaç ya da savaş tepkisi)



Onun yerine olumlu bir hayal kurduğumuzda (ki gene zihnimiz her zamanki gibi sahi sanır) her hangi bir tepki doğurmaz… Eğer hayalimizi genişletir, mümkün olduğu kadar beş duyumuzu da işin içine çekecek kadar konsantre olabilirsek dahi sadece rahatlarız, gevşeriz, huzur duyarız…

Dinamik bir tepki meydana gelmez.



Bu nedenle olumsuz duygular, aktif tepki doğurduklarından  her zaman daha baskındır...



Bu gerçeği bilmek, bizlere, kendimizi denetlemek ve aşırı gerilimden bilinçli olarak uzak durmak konusunda çok yardımcı olur…

Yoksa sadece bir kitapta okudunuz veya birileri dedi diye haydi oturup olumlu düşünelim diye bir şey yoktur, olamaz. Olsa olsa …mış gibi yapmış oluruz o kadar…

Pek çok meditasyon deneyimi yaşamış ama bir türlü başaramamış olanlar bu durumu gayet iyi bilirler…



Peki, ne yapacağız da olumlu düşüneceğiz?

Bunun yolu, (elbette duruma göre)   olumsuz olan üzerinde etraflıca düşünüp, olduğu gibi kabul etmekten geçiyor...

Çoğunlukla olumsuz duygu yaratan olaylara "keşke olmasaydı" diye yaklaşırız.



Oysa ki o olmuştur ve geri dönüşü yoktur...



Bunu kabul etmek ve "şimdi ne yapabilirim?" diye düşünmek ilk adımdır. 

Çok kolay olduğunu söyleyemem. Çünkü yıllarca zihnimize kazınmış düşünce sistemi bir anda değişmez. Israrlı ve kararlı olmak ve en önemlisi bilinçli bir çaba harcamak gerek 


Sevgiyle, sağlıcakla…