Bedeninizde,
düşüncelerinizde, yaşama bakışınızda bir rahatsızlık hissediyor ve bir şeylerin
değişmesine ihtiyaç duyuyorsanız, ilk yapmanız gereken “neden”leri bulmaktır…
Nedenler bulunup,
incelenip, ortadan kaldırılmadıkça hiçbir değişim kalıcı olamaz…
Dünya üzerinde her
şeyin oturduğu bir zemin vardır, yani bir nedeni vardır. Sonuçları doğuran bu
nedenlerdir. Bu durumda zemin, dayanak değişmeden hiçbir şeyin gerçek ve kalıcı
olarak değişemeyeceği daha net anlaşılır…
Bu gerçek aslında
hepimizin zihninde pırıl pırıl parlayıp duruyor. Hatta bazen içimizden bir ses:
“bu yaptığın hakiki değil, daha temelden bir şeyleri değiştirmelisin” diye avaz
avaz haykırsa da, ne yazık ki bu sese kulak vermeyiz. Neden mi vermeyiz? Çünkü
yakın ve uzak çevremiz bir düzen(!) oluşturmuş ve her bireyin bu düzene
uymasını mutlak sağlamak için yazısız kurallar koymuştur. Bu kurallar da medya,
mahalle, eş, dost gibi her yolla zihnimize adeta kazınır…
Bir süre sonra bu
kalıp düşünceler, yaklaşımlar işte o avaz avaz haykıran iç sesimizin bize
ulaşmasını engeller…
İşte bu noktada hep
dile getirdiğim kendini tanımak, bilmek devreye giriyor.
Elbette bunun için
bir düşünce sistematiğine ihtiyaç var. Bu, geliştirilebilir. Fazla kolay olmadığını
düşünebilirsiniz ama aslında çok kolaydır. Yeter ki neyin ne olduğunu ve
işleyişini bilelim yeter.
Hiç kimse elini
şakağına koyup da düşünerek bu sistematiğe ulaşamaz. Çünkü düşünceler soyuttur
ve beynimizin içinde uçuşup durur. Hele ki gözleriniz açıksa, beyninizin üst
katmanı yani tüm duyularınızın antenleri açıkken her türlü dış uyarıya
açıksınız demektir. Bu da sizin uçuşup duran düşüncelerinizi yakalamanızı çok
zorlaştırır.
Bu durumda yapılması
gereken mümkün olduğu kadar sakin bir ortamda bulunmak ve mutlaka yazarak
düşünmektir. Düşüncelerimizin uçuşmasını bu yolla engelleyebiliriz. Kağıt
üzerinde somut hale gelen düşüncelerin üzerinde oynamak çok kolay ve bir kez
tadına vardığınızda oldukça eğlencelidir.
Başta söz ettiğim dış
dayatmalarla, kendi içimizden yükselen öz sesimiz arasında ne kadar uçurum
varsa yazmaya başlamak da o kadar zor olacaktır.
Buna hazırlıklı olun.
Hiç
zorlamayın kendinizi. Çünkü artık biliyorsunuz, her zorlama, her iki tarafta da
direnç oluşturur. Bu direnç de değiştirmeye çalıştığımız düşünceleri büsbütün
katılaştırır, değişmesini zorlaştırır…
Bu durumda bir kağıt,
kalem alın ve sadece “yapabilirim” yazın… O kadar…
Aklınıza geldikçe o
yazıya bakın ve gene işinize dönün…
Bir süre sonra
kendiliğinizden “yapabilirim”in altını doldurmaya başladığınızı göreceksiniz…
Aradan geçen süre içinde zihniniz "yapabilirim" uyaranı karşısnıda ikna olacaktır çünkü...
Bu sürenin uzun, kısa olması hiç önemli değil. Uzun olması zhninizdeki kalıpların ne kadar katı olduğu anlamına gelir. Olsun, kendi haline bırakın. Nasılsa bunca yıl o kalıplarla yaşadınız ve hala hayattasınız değil mi? Yani bir kaç gün daha o kalıplarla yaşayabilirsiniz...
Bu yöntem zihnimizin
işleyiş şekline çok uygundur. Tıpkı düğüm düğüm olmuş incecik bir zinciri açmak
gibi düşünün. O zinciri ne kadar çekiştirirseniz o, daha da karışır. Oysa
orasından burasından yavaş yavaş gevşetirseniz neredeyse kendiliğinden
açıldığını görürsünüz…
Sevgiyle, sağlıcakla...