ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

19 Ağustos 2011 Cuma

Kuantum vs.

Son yıllarda çığ gibi büyüyen kendine yardım,kişisel gelişim kitapları, kafaları iyice karıştırıyor gibime geliyor.
Bir takım kişiler ortaya çıkıyor ve zaten yaşadığımız, deneyimlediğimiz olayları, farklı ve çarpıcı kelimelerle açıklıyor.
Pek çok kişi de bu yazıları adeta bir yol haritası yerine koyup, kayıtsız şartsız peşine takılıyor.
Bu durum, bana, bu kişilerin aidiyet konusunda ve yaptıkları, yapmadıklarını, verdikleri  kararları, vb. hakkında bir türlü emin olamayıp, bunları oturtacak bir öğreti arayışı içinde olduklarını düşündürüyor. 
Amacım kimseyi suçlamak değil. 

Çağımız insanı aslında pek çok yönden ortada kalmış durumda. Çünkü, bir yandan gelişen ( ben buna büyüyen demeyi tercih ediyorum) teknoloji, sanal ortamın birebir insan ilişkilerinin yerini alması, böyle olunca da, herhangi bir konuda sanal iletişim sonucunda içlerinde oluşan duyguları bir türlü boşaltamamanın getirdiği birikimler...
Yanı sıra, doğadan, yani  özümüzden kopmamız...
Tüm bunlar, deyim yerindeyse, ayağımızın altındaki zemini yok ediyor ve sonuçta boşlukta kalıyoruz.

Ayrıca, bire bir ilişkiler, karşınızdakinin gözünün içine bakabilmek, en önemlisi dokunmak...
Kısaca, bizi biz yapan, şekillendiren, çevreden kopuyoruz. Bu kopuş bir süre sonra boşluk duygusu yaratıyor ve arayışlar baş gösteriyor.

Adına kuantum deyin ya da başka bir isim seçin, ne derseniz deyin bizler doğanın bir parçasıyız. Hepimizin doğuştan gelen pek çok yeteneği var. Ne yazık ki farkında değiliz ve zaman içinde bu farkındalıktan daha da uzaklaşıyoruz. Bu sırada karşımıza birisi çıkıp, alengirli bir isim altında, durumumuza ayna tutunca, o isim altındaki verileri yol haritası haline getirmemizde şaşılacak bir şey yok.
Peki o alengirli ismi bulan kişi kim?
Bizden ne farkı var?
Kuantum veya benzer isimler altında sunulan olgular, bundan yüzlerce, binlerce yıl önce yaşamış insanlar tarafında zaten biliniyor, uygulanıyordu. Şimdi bu tip isimler altındaki fikir alış verişleri zaten olanın ortaya konmasından başka bir şey değil.
Hep verdiğim örnekte olduğu gibi adına " perspektif" denmeden önce, perspektif yok muydu? Vardı tabi ki. Sadece birisi çıkıp isimlendirdi o kadar. Günümüzde kuantum ya da benzeri paylaşımların da bundan farkı yok. Bu ve benzeri sunumların asılları, bizde, içimizde var zaten. Sadece tarafımızdan keşfedilmeyi bekliyorlar.
Size küçük bir örnek, günümüzde kuantum adı altında sunulan verileri, bundan 9 yıl önce başladığım kitap taslağımda aynen yazmıştım. O zamanlar ( en azından ülkemizde) kuantum diye bir şey yaygın değildi. Belki sadece çok meraklı bir kaç kişi tarafından duyulmuştu.

Demek istemem o ki, hepimiz, öncelikle kendimizi tanırsak, zihnimizin işleyiş kurallarını keşfedersek, fiziksel olarak da bedenimizi tanımak için azıcık gayret edersek, zihnimiz ile bedenimizin aralarındaki etkileşimi fark edebilirsek, kendi yol haritamızı, kendimiz oluşturabiliriz.
En önemlisi de, kendi haritamızı kendimiz oluşturduğumuz zaman, kendi sorumluluğumuzu üstlenmiş oluruz. İşin özü budur.

Bu tip öğretilerin peşine takılan kişilerin ortak özelliklerinden biri de kendi sorumluluğunu üstlenmek konusundaki çekingenlikleri. Herhangi bir şekilde olumsuz bir durumla karşılaştığımızda, başkasını  suçlamak çok kolaydır. Oysa kendi kendimizi suçlamak, durumu analiz etmek, bir sonuç çıkartmak ve gerekiyorsa kendimizi affetmek çok zordur.
Siz siz olun, kendi yol haritanızı oluşturmak için gayret edin. Bunun için de şu andan itibaren kendinizi/ insanı/ keşfetmeye çalışın. Bunu bilgisayar başında yapamazsınız ne yazık ki. 

Üzgünüm fazlasıyla ısıttığınız koltuğunuzdan artık kalkmak zorundasınız.

Seviyle, sağlıcakla...



5 Ağustos 2011 Cuma

"ZAMAN", DEĞİŞİM DEMEKTİR


Evet, zaman, değişim demektir. Bizler istesek de istemesek de zaman geçiyor ( değişim sürüyor) 
Gönderdiğiniz yorumlardan ve maillerden anlıyorum ki, benden çoğunlukla istediğiniz, beden hareketleri önermem. "Hatta zayıflamaya yönelik olursa daha da makbule geçer" gibi bir niyet gizli.
Arada bir, çok basit düzeyde bunu yapıyorum ama beden egzersizlerinin mutlaka bir gözetmen eşliğinde yapılması gerekir. Çünkü, insan hareket yaparken hatalarını göremez, hissedemez. Bunu, ancak karşıdan bakan bir göz görebilir.
Ayrıca, aşırı kilolar, duruş bozukluklarına bağlı ağrılar, kullanılmayarak, zayıf düşen kasların yarattığı iskelet sistemindeki deformasyonlar, sadece hareket yapmak düzelmez.
Hep tekrar ettiğim gibi:
 
Beden, bir bütündür. 
Zihni bedenden, bedeni zihinden ayıramazsınız.

Düşüncelerinizi, esnetemezseniz, asla esnek bir bedene sahip olamazsınız.
Esnek bir düşünce ve bedene sahip olmak demek, hem düşünsel, hem bedensel olarak dayanıklı olmak demektir.
Esneklik programı üzerinde çalışmaya ve bu çalışmalarımı paylaşmaya başladıktan sonra şunu fark ettim ki, zihindeki değişimler, hareketlerimize, hareketlerimizdeki değişiklikler zihinsel faaliyetlerimize yansıyor.
Ama en zor olan, zihinsel yaklaşımları değiştirebilmek.
O nedenle blogumda, önceliği düşünsel esnekliğe veriyorum.

"Zamanı dolu dolu yaşamak" sözü çok duymuşsunuzdur.
Ama hep, yaşamı gülüp, eğlenerek, hiç bir konuyu dertlenmeden yaşamak anlamında kullanılıyor.
Bu çok yanlış.
Neden mi?
1) Çevrenizde bu tarz yaşan kişilerin, gerçekten hiç bir konuyu dertlenmediklerinden emin miyiz? Ben, değilim.
2) Bu tazı benimsemiş kişilerin ağzıdan en sık duyduğumuz sözlerden birisi de " zaman su gibi akıp geçti" dir.
Oysa zaman ne su gibi akar, ne de yavaşlar. O hep aynı hızda geçer. Onu bize yavaş ya da hızlı gelmesi, içini nasıl doldurduğumuzla ölçülebilir.
Peki içini nasıl dolduracağız?
Kişisel gelişim kitaplarının yaptığını yapmayacağım ve bu sorunun, pratik uygulamabilir Bir kaç çözümünü paylaşacağım.
Zamanı dolu dolu yaşamak demek, düşüncelerinizle, yaptıklarınızın aynı hızda olması demek.
Kısaca, her ne yapıyorsanız, tümden ona odaklanmak, başka hiç bir şey düşünmemek demek.
Bu çok zor, biliyorum. Ama imkansız değil.
Bunu bir anda yapabileceğinizi düşünmüyorum. Ne de olsa yılların alışkanlığı var. Ama küçük değişikliklerle başlamak mümkün.

Öncelikle "kalıplarınızın" dışına çıkmakla başlayabilirsiniz.

Örneğin, evinizde her zaman oturduğunuz koltuktan başka bir yere oturmaya başlayın. 
Bunu ilk yaptığınızda, bir anda evinizi çok farklı bir açıdan görecek ve belki bazı değişiklikler yapma ihtiyacı duyacaksınız.
Bir başka örnek, Evinize geldiğinizde, anahtarınızı hep aynı yere mi bırakıyorsunuz?
Bu sefer farklı, hiç olmadık bir yere bırakın.
Ertesi gün, evinizden çıkarken, ister istemez o an kafanızda her ne düşünce varsa, onu bir kenara bırakıp, anahtarınızı bulma peşine düşeceksiniz.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bir sonraki yazımda bu konuyu sürdüreceğim. 

Sevgi ve sağlıcakla...



2 Ağustos 2011 Salı

ESNEKLİK PROGRAMI