ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Esneklik programı hakkında...



 Merhabalar...
Sizlerden gelen mailler üzerine kısa bir açıklama yapmak istedim.
Esneklik programı, insanı, doğanın küçük ve ayrılmaz bir parçası olarak ve en önemlisi bütün olarak ele alır.

Denge, ritim, esneklik, doğanın olduğu gibi, onun bir parçası olan insan için de temeldir.

Bu nedenle yazılarımı sürekli okuyanlar bilirler ki, sadece zayıflama, bel ağrıları veya egzersiz üzerinde durmak yerine, bizi etkileyen (fiziksel, ruhsal, mental, doğal vb.)tüm unsurları örneklerle ele almaktayım.
Doğadaki hiç bir uyaran tek başına etkili değildir. Mutlaka kişinin özellikleri, yaşam koşulları, düşünce ve mantık yürütme sistemi, etki mekanizmasında önemlidir.
Esneklik programı, yeni hiçbir şey önermiyor.
Bebekliğimizde, içgüdüsel olarak farkında olduğumuz ama zaman içinde, isteğimiz dışında ve farkında olmadan edindiğimiz kabukların ardındaki doğal iç güdülerimizi, bilgileri ve savunma mekanizmamızı tekrar hatırlatır.
Bu küçük hatirlatmadan sonra yorum ve görüşlerinizi paylaşmanızı dilerim.

Sevgiyle sağlıcakla...

22 Temmuz 2012 Pazar

Bir stres kaynağı olarak sıcak hava

Her yaz sıcaktan, her kış soğuktan şikayet ederiz.
Kontrol edemeyeceğimiz bir durumdan şikayet etmek, onun üzerinde sürekli konuşmak zihin ve bedenimizde gerginliğe neden oluyor.
Şöyle düşünsek, evet hava çok sıcak. Ama değiştirmem mümkün değil. O zaman kendimi korumaya almalıyım.
Doğrusu budur.
Her şikayet ettiğimizde ve durum hakkında olumsuz sözler sarf ettiğimizde bedenimiz adeta bir tartışma veya kavga ortamında hissediyor kendini ve stres hormonlarını salgılıyor. Bu hormonlar bize: "kaç" veya "savaş" emrini veriyor.
Buradaki kaçmak ve savaşmak fiziksel enerjiyle yapılan aktivite anlamında olduğundan kaslarımıza ekstra güç geliyor. Bu gücü / hareket ederek( kaçarak veya savaşarak) harcayamazsak o enerji içimizde patlıyor. İşte size bir stres/gerilim/ kaynağı...


 


Ortam ısısı, beden ısımızdan yüksek olursa, sıcak çarpması denilen durum ortaya çıkar.
Bedenimiz bunun önüne geçebilmek için ter salgılayarak bedeni serinletmeye çalışır. Ama aşırı sıcaklarda bu yeterli olmaz.
Sizlere küçük bir öneri: küçük bir sprey şişesinin içine /tercihen/ soğuk su koyun ve bu şişeyi hep yanınızda taşıyın. Arada sırada, başınıza, dirsek içlerinize boynunuza bu sudan püskürtün. 

Klimalardan uzak durmakta yarar var. Nasıl mevsim değişikliklerinde bedenimiz hava ısısına adapte olabilmek için zorlanıyor ve bu yüzden bağışıklık sistemimiz etkileniyorsa, klimalı ortamlara her girip çıktığımızda bedenimiz aynen bu değişikliği yaşıyor.
Yaydığı mikroplar, harcadığı enerji de cabası. Yapay olan her şeyin tüm doğaya, az ya da çok zararlı olduğunu unutmayalım...

Sonuç seçim sizin:
1) Sıcaktan boşu boşuna şikayet etmek yerine durumu kabullenip, kendi önlemimizi almak. 
Veya şikayet ederek hem sıcağı hissetmek hem de gereksiz stres yüklenmek.
2) Sıcak havalara karşı doğal önlemler almak. 
Veya, yapay serinlemek uğruna doğaya ve bedenimize zarar verip boşu boşuna, zaten yetersiz olan enerji kaynaklarını israf etmek... 
Sevgiyle, sağlıcakla...


15 Temmuz 2012 Pazar

Sırt ağrılarının zihinsel nedenleri




Sırt ağrılarının pek çok nedeni var.
En sık görülen nedenlerden birisi de "hadi" ve " daha" larla ortaya çıkanlar.
Şimdi bu da ne demek diye düşünebilirsiniz.
Hemen açıklayayım;
Hadi kelimesi, sürekli acele etmemizi, çabuk davranmamızı, adete zamanla yarışmamızın bir simgesi. Adeta sırtımızdan görünmez bir el bizi hep öne doğru iter.

Çağdaşlık nitelemesiyle her şeyi daha çabuk yapmak, böylece de daha az zamana daha çok iş sığdırmaya çalışmak gibi garip bir savaşım içindeyiz. 
İnsanoğlunun bu durumunu, çember içindeki hamsterlara benzetiyorum. Onlar da o kadar hızlı koşuyorlar ki o çemberin içinde... Ama hiç bir yere gitmiyorlar...

Bu "hadi" ler beden duruşumuzu da bozuyor. Aşağıdaki resimde, normal bir omurgayı görüyoruz.


   

Bir aynaya yanınızı dönerek durun. Hayali bir çizgi, kulak arkanızdan, omuz başınızdan, kalça eklem başınızdan, dizinizin tam yanından ve ayağınızın ortasından dik olarak geçmelidir.
Oysa pek çoğumuzda, baş, hatta omuzlar bu çizginin önünde kalır.
Bu deneyi yapmak istediğimizde başımızı (çenemizi)  ve omuzlarımızı geriye almak zorunda kalırız.
Bu yanlış duruş şekli, hep daha hızlı, daha çabuk olmamız gerekliliği gibi bir çabanın sonucu. 
"An"ı yaşamayı başarabilirsek eğer, bu, duruşumuza da yansıyacaktır. 
Zihinsel değişimlerin beden sağlığımıza yansımasının en çarpıcı örneklerinden birisidir bu.
Her "hadi" yi hissettiğimizde ya da duyduğumuzda bedenimiz biraz daha öne doğru eğiliyor.
İnsanların başları ortalama 5- 6 kg. dır.
Şöyle bir deneme yapın, dirseğinizi masaya dayayın, elinize 5- 6 kg. lık herhangi bir nesne alın ve bunu hafif öne eğimli olarak tutmaya çalışın. Kaç dakika, kaç saat bu durumda o nesneyi taşıyabilirsiniz?
Oysa bedenimizin üst kısmını doğal düzleminden önde tuttuğumuzda, sırt, boyun kaslarımız o, 5- 6 kg. mı yıllarca taşımak zorunda kalıyor. Bu da o kasların çok fazla yorulmalarına ve bize ağrılarla, imdat çığlıkları atmasına neden oluyor.

Masa başı veya ayakta bir süre durduktan sonra aşağıdaki hareketi yapmak isteği duyuyorsanız, önceki duruşunuz yanlıştır.

Bu duruş bozukluğundan kurtulmak için zihinsel yönde yapacağınız çalışmaların yanısıra, bedensel olarak da sırt, boyun kaslarımızı bilinçli bir şekilde güçlendirmek zorundayız. Bununla ilgili hareketleri burada vermeyeceğim çünkü bu tür hareketlerin, herkesin özel  
 durumuna uygun olarak ve mutlaka bir denetleyen gözetiminde yapılması gerekir.
Ama sadece rahatlatmak amacıyla bir kaç önerim olacak.
Bunlardan ilki, bir duvara sırtınızı dönün. Topuklarınız duvardan 10- 15 cm. uzakta olsun. Kalça kaslarınız, sırtınız ( tam kürek kemiklerinizin olduğu bölge) duvara değsin. Başınızın arkası duvardan bir kaç cm. uzakta olsun. Bu tam doğru duruştur.
İlk denemenizde bir hayli zorlanabilirsiniz.
Bu durumda, gözlerinizi kapatarak bir kaç saniye durun. (Eğer sırtınızda ani bir kasılma hissederseniz yavaşça dizlerinizi bükün ve ellerinizle dizlerinize dayanarak öne doğru eğilin.  Rahatlayınca yavaşça tekrar deneyin.)
Daha sonra duruşunuzu hiç bozmadan, sadece bir adım öne gelin. Bu durumda da bir kaç saniye durun ki zihniniz bu yeni duruşu benimsesin. 
Bu denemeyi her gün yapmaya çalışın. Sakın ola ki bir anda değişim beklemeyin. Yılların alışkanlıklarından kurtulmak zaman ister.

Bir başka önerim de, her gün sert bir yere, sırt üstü yatın.
Bacaklarınızı, dizleriniz 90 derece olacak şekilde kırarak bir sehpa veya benzeri bir yere dayayın. Ense boşluğunuzu dolduracak kadar ince bir yastığı veya rulo yaptığınız bir havluyu ense boşluğunuza yerleştirin. Kollarınızı da iki yana açın. Bu şekilde en az 10 dakika kalın.
Kalkarken mutlaka önce bacaklarınızı indirin. Bir kaç saniye yan dönerek öyle yatın ve daha sonra yavaşça ayağa kalkın.
Bu egzersiz sırtınızı dinlendirecektir.
  
Sağlık ve sevgiyle...

Zihnimizim Tatili



Merhabalar,

Bir önceki yazımda tatil üzerinde fikirlerimi paylaşmıştım sizlerle.
Bu konuyu, zihnimizin tatili olarak sürdürmek istiyorum.

Yalova’daki yeni yaşamım bana, tatil kavramının aslında beynimiz üzerindeki etkisini o kadar açık gösterdi ki…

Tatilin günümüz para düzeninin bizlere dayattığı gibi, çok para harcamak, sınırsız yiyip içmek, delicesine eğlenmek(!) olmadığını, sadece belli bir zaman dilimine sığdırmaya çalışmak yerine, bilinçli geçirilen "an"larla mümkün olabildiğini, yaşayarak deneyimlemek o kadar güzel ki…

 

Zen bahçesini tanımını duymuşsunuzdur.
Zen bahçeleri, kum, taş, küçük kayalardan oluşur.
Zen rahipleri her sabah bahçe zeminindeki kumları tırmıkla düzeltip, şekil verirler. Elbet akşama kadar yürünerek veya rüzgar etkisiyle bu şekiller bozulur. Ertesi gün, rahipler tarafından tekrar aynı işlem tekrarlanır.


Bu örneği şunun için verdim;  Bir şeye ne kadar emek harcarsak onunla o kadar bağlantıda oluruz, onu severiz.

Günümüz para düzeninin dayatması ise tam tersine, “ Bir kere yap, yıllarca dursun. Bakıma ihtiyacı mı var? Tut para ile birisini, yapsın. Sen de bu arada başka şeylere para harca” şeklinde.
Evimizin dekorasyonunu, bahçemizin düzenlemesini para karşılığı bilirkişilere (!) bırakıyoruz. Onlar “iş” lerini yapıyorlar. Sonra biz, hiç emek harcamadığımız, duygularımızı katmadığımız o mekanları benimsemeye çalışıyoruz. Oldu, oldu. Olmadı, … mış gibi yapıp, tümüyle başkalarının “iş” olarak ortaya koyduklarıyla yaşamaya çalışıyoruz.
Kişisel olarak ben, evimin de bahçemin de beni yansıtmasını tercih ediyorum. Normlara uygun olup olmadığını umursamıyorum. Üstelik o düzenlemeleri yaparken açığa çıkan duygularımla kendimi daha iyi tanıyor, yaratıcılığımın sınırlarını zorluyorum. Bunlar da beni öyle mutlu ediyor ki.

 

Son olarak, yaklaşık 40 yıllık bir koltuğu, hep arzuladığım biçime dönüştürdüm.



Elbet, birkaç kuruş verip satın da alabilirdim. Ama eminim ki, iki gün boyunca onca emek harcadığım koltuğum bittikten sonra üzerine oturup içtiğim çayın keyfini alamazdım.

Böyle bir çalışmayı ilk kez yaptım. Günlerce düşündüm. Nurlar içinde yatsınlar, canım Babacığım hep derdi ki kafana takılan bir konuyu gece yatmadan kuvvetle düşün ve uyu. Göreceksin sabah çözmüş olacaksın.
Canım anneciğim de en zor biçkileri gece rüyasında çözdüğünü söylerdi.
Ben de günlerce düşündükten sonra, elimdeki sınırlı malzeme ile koltuğumu yaptım. Şimdi benim için o kadar özel ve değerli ki…
 

Çitlerimi kapatmak içn sarmaşık tohumları ektim. Büyük halini de alabilirdim ama bunun zevki başka.



Bahçemde, tohumdan fıstık çamı ve karaçam da yetiştirmeye  başladım. Etraftan aldığım tepkiler, “iyi de senin ömrün vefa etmez bunların büyüdüğünü görmeye” şeklinde… Doğrudur.
Hazır büyük fidan almamı öneriyorlar.
Evet, birkaç tane aldım. Ama asıl amacım o küçücük tohumun bir ağaca dönüşmek üzere çıktığı yola tanıklık etmek, onun için çaba harcamak, ilk yeşilini gördüğümde yapacağım kutlamayı planlamak.
İşte benim zihinsel tatilim bunlar.

Yıllar içinde zorunlulukların, dayatmaların zihnimi işgaline son veriyorum.

Artık özgür ve bağımsızım ve de doğanın bir parçası olmaktan dolayı o kadar mutluyum ki…
Sevgiyle sağlıcakla…