ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

23 Kasım 2008 Pazar

ÖĞRENMEYİ ÖĞRETENLERİN GÜNÜ KUTLU OLSUN




Merhabalar,

Bu gün öğretmenler günü...

78 yıl önce bu gün MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'E baş öğretmen ünvanı verildi...

Sayın Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bu anlamlı gün ile ilgili verdiği demeçte:

"Çok özel, çok yüce bir mesleğin sahibisiniz. Bedeli hiçbir maddi karşılıkla ölçülemeyecek kadar saygın. Sevgi ve fedakârlık mesleği..."

diyor ve demecini sürdürüyor.

Evet bu sözler çok doğru... Hele " değeri hiç bir maddi karşılıkla ölçülemeyecek" cümlesi çok daha doğru. Ama bu sözü günümüz koşullarına uyguladığımızda, öğretmenlerimizin pek çoğunun bu emsalsiz, değeri hiç bir maddi karşılıkla ödenemeyecek kadar yüce meslekleri ile kendilerini ve ailelerini doyuramadıkları görüyoruz.
Pek çok öğretmenimiz, pazarcılık, simitçilik, boya badana vb. pek çok ek iş yapmak zorunda kalıyorlar.

Bir arkadaşımız bana az önce gönderdiği bir mailde Sayın Bakanın bu sözlerini ilettikten sonra şöyle bir soru yöneltmiş: "öğretmen maaşlarında acaba değeri hiç bir maddi karşılıkla ödenemeyeceği için mi hiç bir maddi iyileştirme yapılmaz?"
Bu anlamlı ve ironik karşılıkğı sizlerle paylaşmak istedim.

Evet arkadaşlar, ATATÜRK'E neden baş öğretmen ünvanı verildi?
!928 yılında Osmanlıca harflerin kaldırılıp yerine latin alfabesinin kabul edilmesinin hemen ardında ATATÜR millet okullarının açılması talimatını verdi.
Amaç, tüm halkın yeni alfabeyi çok daha çabuk öğrenmesi idi.

Bakanlar kurulu 11 kasım 1928 günü yaptığı toplantıda Ata'ya Ulus Okullar Başöğretmenliği ünvanını verdi.
24 Kasım
ATATÜRK 'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.

Hepimiz yukarıdaki satırları veya benzerlerini tarih kitaplarında okuduk.
Ama hiç bu satırların arkasında yaşananları, ATATÜRK'ÜN bakış açısını, bu okulları kurarken yaşadığı güçlükleri ve en önemlisi öğretmenlere verdiği önem ve değeri düşündük mü?

Düşünsel esnekliğimizi burada da devreye alma zamanıdır.

Bu olayı da ne yazık ki beynimizdeki diğer (kalıplaşarak anlamını yitiren) kalıpların yanına yerleştirmişiz.

Öğretmen demek, bilgiyi ezberleten değildir. Öğretmen her şeyden önce öğrenmeyi öğreten kişidir...

Bu oldukça zor ve meşakkatli bir iştir.
Dolayısıyla bu zorlu görevi yapacak kişilerin kendi yaşamlarında en azından geçim sıkıntısı gibi yaşamsal sorunları olmamalıdır. Çünkü kafası böylesi yaşamsal sorunla dolu bir kişi ne kadar istese de gerektiği kadar yararlı olmaz. Bu çok insani bir durumdur. Bu durumda olan hiç kimseye kızma hakkımız yoktur. Ama sonuçta bu endişeler içerisindeki öğretmenlerin okuttuğu öğrencilerin ( ki onların da çoğunluğu aynı endişeleri taşıyan ailelerdendir) gerçek anlamda kendilerini derslerine vermeleri, araştırmacı zekalarını geliştirmeleri, yaşama bakış açılarının sağlıklı olması mümkün müdür?

Bu gün onlu yaşlarda olan ve çocuk dediğimiz bireyler, 25 -30 yıl sonrasının yöneticileridir.
Yani bir anlamda 25- 30 yıl sonra nasıl yöneticiler istiyorsak, bu bireyleri de o yönde yetiştirmek zorundayız.
Peki bunu başarabiliyor muyuz?

Hayır ne yazık ki bu yapılamıyor.

Buradan öğretmenlik mesleğinde olmayan ama ülkesini vatanını seven ve CUMHURİYET DEĞERLERİNE sonuna kadar sahip çıkmaya karalı olanlarınıza bir önerim var. Lütfen bugünden tezi yok kendinizi öğretmen olarak görünüz ve çevrenizdeki yoksul öğrenci kardeşlerimizden en az birisinin eğitim anlamında sorumluluğunu üstleniniz. Emin olun ki bir çocuğa bir şeyler öğretebilmiş olmanın tadına vardığınızda bir daha kendinizi bundan alamayacaksınız.

TÜM ÖĞRENMEYİ, DÜŞÜNMEYİ ÖĞRETEN ÖĞRETMENLERİN BU ANLAMLI GÜNLERİNİ KUTLUYORUM...



Bu konu ile görüş ve düşüncelerinizi yorumlar kısımında veya mail yolu ile paylaşabilirsiniz.




Hiç yorum yok: