ESNEK BİR DÜŞÜNCE SİSTEMİ İLE BEDENİNİZDEKİ GERİLİMLER AZALIR, KASLARINIZ, EKLEMLERİNİZ, OMURGANIZDAKİ AĞRILAR DA ORTADAN KALKAR

21 Ocak 2014 Salı

HIZ- TELAŞ





"Zaman ne çabuk geçti...”
Offf! günler geçmek bilmiyor...”

Hadi, itiraf edin bu ve benzeri sözleri sizler de çok sık kullandınız ve kullanıyorsunuz...
Siz hiç, bir yılın 250 günde tamamlandığını gördünüz mü? Ya da, 400 günde...? :)
Zaman hep aynı hızda akıyor aslında... Mesele bizim algımızda...
Peki bu algımız neden bu kadar değişken?
Elbette duygularımızla ilgili. Sadece bu düzeyde kalırsa hiç de kötü bir şey değil.

Ama bunun dışında “çağdaş” olarak nitelenen dönemde ciddi boyutta bir hız söz konusu. Adete bir şeyleri önümüzden alıvereceklermiş de biz de yakalama peşindeyiz gibi bir koşturmaca tutturmuşuz gidiyor...
Üstelik bu koşturmaca içinde, yaşama dair öyle güzellikleri ıskalıyoruz ki... Bu nedenle bir depresyon salgını da aynı hızla yayılıyor.

İyi de ne yapmalı o zaman?
Öncelikle hızlı hareket etmekle telaşlı olmayı birbirinden ayıralım. Hızlı hareket etmek çoğu zaman gerekli oluyor, bu tamam. Ama telaş hali başka bir şey. Telaşın içinde, endişe, az ya da çok hırs vardır. Ama en önemlisi akıl ve mantık çok nadiren görülür, ya da hiç görülmez. Hızlı hareket ederken ise aklımızı, mantığımızı hala kullanabiliriz oysa...
İşin içine endişe girince gerilim başlar. Aynı şey hırs için de söz konusu elbet. Gerilim başladığında bedenimizdeki stres hormonları derhal devreye girer.
Hep söylediğim gibi bu hormonlar bize “kaç” ya da “savaş” emrini verir. Yani “hadi orada durup durma, bak biz kanının çoğunu bazı organlarından çektik, kaslarına yükledik, yani harekete geçmen için yakıtını depoladık” der... İyi de pek çok zaman harekete geçemeyiz, şartlar uygun olmaz. İşte o zaman bu yakıt deposu içimizde patlar ve bize en büyük zararı verir. Bu duruma stres diyoruz. Bu stresler birbiri üzerine geldikçe, buyursun majesteleri depresyon... :)
 Her konuda olduğu gibi telaşlı olma halinden de bir anda kurtulmak mümkün değildir. Çünkü ne olursa olsun, zihniniz bu hale alışmış ve ona göre kendi şartlarını oluşturmuştur.


İlk başta yapılması gereken, gerektiğinde hızlı olmak ama telaşlı olmamaya zihnimizi ikna etmektir.
Peki bu nasıl olacak?
Basit, eğer bir konuda hızlı hareket ediyor ve o anda bir yandan da akıl yürütemiyor, düşünemiyorsanız, sanki rüzgarın önündeki yaprak misali savruluyorsanız mutlaka aklınızı mantığınızı devreye sokmaya çalışın. Eğer bunda zorlanıyorsanız hızlı değil, telaşlısınız demektir.

İkinci bir öneri, zaman zaman doğanın ritmini gözlemleyin. Bir tohum hiç bir zaman büyüyüp, ağaç olmak için telaş etmez. Bunun bir zaman içinde olacağını adeta bilir ve sakin sakin büyür.
Güneş de doğmak için asla telaşlı değildir.
Kendinizi doğaya bıraktığınızda buna benzer o kadar çok örnek göreceksiniz ki...
İşte bu görüntüler görsel hafızanıza kaydolur ve zaman içinde zihninizi ikna eder...

Bir üçüncü önerim ise, her duygu durumunun bedensel yansıması ilkesine dayanıyor. Telaşlı olduğumuzda bedenimiz, adeta ileri fırlayacakmışçasına öne doğru eğim gösterir... Siz bilinçli olarak duruşunuzu değiştirirseniz, yani bedeninizin ağırlık merkezini hafifçe geriye, topuklarınıza doğru almayı alışkanlık haline getirirseniz, zaman içinde gereksiz telaş halinden kurtulursunuz.
Çünkü her duruşun, zihnimizde bir duygu karşılığı vardır. Siz hafifçe geriye doğru durmaya başladıkça zihniniz “demek ki yavaşlamalıyım” diyecektir...
Sakin günlere... sağlıcakla...

Hiç yorum yok: