Merhabalar,
Bir önceki yazımda
tatil üzerinde fikirlerimi paylaşmıştım sizlerle.
Bu konuyu, zihnimizin
tatili olarak sürdürmek istiyorum.
Yalova’daki yeni
yaşamım bana, tatil kavramının aslında beynimiz üzerindeki etkisini o kadar
açık gösterdi ki…
Tatilin günümüz para
düzeninin bizlere dayattığı gibi, çok para harcamak, sınırsız yiyip içmek,
delicesine eğlenmek(!) olmadığını, sadece belli bir zaman dilimine sığdırmaya çalışmak yerine, bilinçli geçirilen "an"larla mümkün olabildiğini, yaşayarak deneyimlemek o kadar güzel ki…
Zen bahçesini tanımını
duymuşsunuzdur.
Zen bahçeleri, kum,
taş, küçük kayalardan oluşur.
Zen rahipleri her
sabah bahçe zeminindeki kumları tırmıkla düzeltip, şekil verirler. Elbet akşama
kadar yürünerek veya rüzgar etkisiyle bu şekiller bozulur. Ertesi gün, rahipler
tarafından tekrar aynı işlem tekrarlanır.
Bu örneği şunun için
verdim; Bir şeye ne kadar emek harcarsak
onunla o kadar bağlantıda oluruz, onu severiz.
Günümüz para düzeninin dayatması ise tam tersine, “ Bir kere yap, yıllarca dursun. Bakıma ihtiyacı mı var? Tut para ile birisini, yapsın. Sen de bu arada başka şeylere para harca” şeklinde.
Evimizin
dekorasyonunu, bahçemizin düzenlemesini para karşılığı bilirkişilere (!)
bırakıyoruz. Onlar “iş” lerini yapıyorlar. Sonra biz, hiç emek harcamadığımız,
duygularımızı katmadığımız o mekanları benimsemeye çalışıyoruz. Oldu, oldu.
Olmadı, … mış gibi yapıp, tümüyle başkalarının “iş” olarak ortaya koyduklarıyla
yaşamaya çalışıyoruz.
Kişisel olarak ben, evimin de bahçemin de
beni yansıtmasını tercih ediyorum. Normlara uygun olup olmadığını umursamıyorum.
Üstelik o düzenlemeleri yaparken açığa çıkan duygularımla kendimi daha iyi
tanıyor, yaratıcılığımın sınırlarını zorluyorum. Bunlar da beni öyle mutlu
ediyor ki.
Son olarak, yaklaşık
40 yıllık bir koltuğu, hep arzuladığım biçime dönüştürdüm.
Elbet, birkaç kuruş
verip satın da alabilirdim. Ama eminim ki, iki gün boyunca onca emek harcadığım
koltuğum bittikten sonra üzerine oturup içtiğim çayın keyfini alamazdım.
Böyle bir çalışmayı
ilk kez yaptım. Günlerce düşündüm. Nurlar içinde yatsınlar, canım Babacığım hep
derdi ki kafana takılan bir konuyu gece yatmadan kuvvetle düşün ve uyu.
Göreceksin sabah çözmüş olacaksın.
Canım anneciğim de
en zor biçkileri gece rüyasında çözdüğünü söylerdi.
Ben de günlerce
düşündükten sonra, elimdeki sınırlı malzeme ile koltuğumu yaptım. Şimdi benim
için o kadar özel ve değerli ki…
Çitlerimi kapatmak içn sarmaşık tohumları ektim. Büyük halini de alabilirdim ama bunun zevki başka.
Bahçemde, tohumdan
fıstık çamı ve karaçam da yetiştirmeye başladım. Etraftan aldığım tepkiler, “iyi
de senin ömrün vefa etmez bunların büyüdüğünü görmeye” şeklinde… Doğrudur.
Hazır büyük fidan
almamı öneriyorlar.
Evet, birkaç tane
aldım. Ama asıl amacım o küçücük tohumun bir ağaca dönüşmek üzere çıktığı yola
tanıklık etmek, onun için çaba harcamak, ilk yeşilini gördüğümde yapacağım
kutlamayı planlamak.
İşte benim zihinsel
tatilim bunlar.
Yıllar içinde
zorunlulukların, dayatmaların zihnimi işgaline son veriyorum.
Artık özgür ve
bağımsızım ve de doğanın bir parçası olmaktan dolayı o kadar mutluyum ki…
Sevgiyle sağlıcakla…
2 yorum:
Tuvana hanım, cidde size o kadar özeniyorum ki. Ne büyük mutluluk. Ama sanki hiç başka sorununuz yokmuş gibi görünüyor. Gerçekten öyle mi? Yoksa hepimiz gibi sizin de sorunlarınız var ama sizce sorun mu değil?
Gerçekten hiç sorunum yokmuş gibi mi görünüyorum :) Bu sadece bir göz yanılsaması emin olun. Elbet benim de karşıma zorluklar çıkıyor. Ama onlara farklı bir açıdan yaklaşıyorum o kadar. Aborjinleri örnek alıyorum. Onların dillerinde "hastalık" kelimesi olmadığını biliyor muydunuz? Onlar için hastalıki sadece "farklı" bir durum...
Yorum Gönder